"Tanrı'yı seviyorum, çünkü o feryadımı duyar. Bana kulak verdiği için, yaşadığım sürece ona sesleneceğim. Ölüm iplerine dolaşmıştım, ölüler diyarının kâbusu yakama yapışmıştı. Sıkıntıya, acıya gömülmüştüm. O zaman Tanrı'ya yakardım, 'Tanrım, kurtar canımı!' dedim. Tanrı lütufkar ve adildir. Sevecendir. Saf insanları korur. Tükendiğim zaman beni kurtardı. Ey canım, yine huzura kavuş, çünkü Tanrı sana iyilik etti. Sen, Tanrım, canımı ölümden, gözlerimi yaştan, ayaklarımı sürçmekten kurtardın. Yaşayanların diyarında, Tanrı'nın huzurunda yürüyeceğim. Amin."
"Amin."
Birbirine karışan seslerimiz en sonunda rutubetli odanın atmosferinde yok olunca başımı kaldırıp ona bir göz attım. Dudaklarındaki gülümseme ve göz bebeklerindeki içtenlik, beni de gülümsetmişti.
"Bugünlük..." Sesim az önceye nispeten daha pürüzlü duyulunca öksürdüm. "Bugünlük yapmamız gereken başka bir şey kaldı mı?"
"Hayır." diye yanıtladı beni Nancy. "Oh, aslında..." Düşünürken parmaklarını birkaç kez dizine vurdu. "...peder yeni getirilen fidelerle ilgilenmemizi istemişti. Ama önce üzerimizi değiştirmemiz gerek."
Başımı sallayıp oturduğum yerde doğruldum. Hantal vücudum yalnızca gözlerimi harekete geçirdi ilk birkaç saniye. Ben de o birkaç saniye içinde Nancy'nin dolabına doğru ilerlemesini izledim. Nihayet gücümü topladıktan ve üşengeçliğimden kurtulduktan sonra ayağa kalkabilmiştim.
Üniformalarımız askılardaki yerlerini aldıktan, eski tulumlarımızı giyme işlemi tamamlandıktan sonra birlikte odadan ayrıldık. Gözüme her zaman ürkütücü görünen geniş, puslu koridorda belli bir süre ilerledikten sonra Nancy, fideleri alacağını söyleyerek bir başka yöne daldı. Artık tek başına kalan ben de tulumun cebinde sürekli bir şekilde varlığını sürdüren lastik tokama uzandım. Saçlarımı alelacele ördükten sonra bağladım.
Avluya ulaşınca karanlığa alışan gözlerimi fazla güneş ışığı karşısında kısmak zorunda kalmıştım. Bununla da yetinmeyip ellerimi yüzüme siper ettim.
"Bö!"
Kulağımın dibinden gelen ani çığlığı duyunca irkilmeden edemedim. "Çok kötüsün." diye tısladım Nancy'nin omzuna hafifçe vururken. Ama o sadece gülmekle yetinmişti. Bir de her zamanki dansını yapmakla.
"Bir rahibeye kötü diyemezsin!" diye bağırdı neşeyle kendi etrafında dönerken. "Çünkü onlar birer melektir!"
"Şeytan da bir melekti, Teresa." Yanından geçerken gülerek mırıldandım. Üzerindeki önlüğün cebine sıkıştırılmış fidelerden birkaçını kaptım ve bahçeye doğru ilerlemeye başladım.
"Ha ha ha." Şimdi de peşime takılan Nancy, sahte gülümsemesiyle söylenmeye başlamıştı. "Çok komiksin."
Çiçeklerin ekilmesi gereken yere ulaştığımızda gülerek ona döndüm. "Şaka değil, İncil'de yazıyor."
"Her neyse." diye seslendi Nancy elini havada sallayarak, "Hadi biraz çiçek dikelim!"
"Ekelim demek istedin sanı-"
Kaşlarını çatıp dudaklarını büzdüğünü görünce cümlemi istemsiz bir kahkahayla kestim. Tanrım, kızgınken ne de sevimli görünüyordu. "Tamam tamam sustum." Ağzıma hayali bir fermuar çekip tekrar önüme döndüm. Ama üzerime doğru uçan bir şeyle karşılaşacağımdan bihaberdim.
"Yüce İsa." diye soludum korkuyla. Elimi göğsüme hafifçe bastırırken tulumumun önüne çarpıp yere düşen küçük cisme baktım. Bu bir sigara izmaritiydi. Kafa karışıklığıyla başımı kaldırıp önümdeki duvarın ardına bir göz attım. Ellerini cebine daldırarak yürüyen adama ait olmalıydı bu iğrenç şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
she got hell to pay, [1/2]
Short Story❝Eğer gözün günah işlemene neden olursa onu çıkar at. Tek gözle yaşama kavuşman, iki gözle cehennem ateşine atılmandan iyidir.❞ ─ Matta 18: 9 blasphemy ikilisi, birinci kitap. zain javadd malik | 10.06.2019