"Emin misin? İstersen işimizi bitirdikten sonra seninle gelebilirim?"
Nancy bu cümleyi türlü şekillere sokup beş dakikada bir bana sunmaya devam ediyorken bundan bunalmamak kolay değildi.
Ona dün ile ilgili birkaç kaba taslak olaydan bahsettiğim için büyük annemin kaldığı huzur evi ve olası bir hastaneye yapmayı istediğim ziyarette bana eşlik etmek istiyordu. Ona bunun için ne kadar minnettar olduğumu anlatamazdım. Anlatamamıştım da. Çünkü Nancy, anlatacaklarımın çoğu bittiğinde otuz saniye kadar boyunca başımı göğsüne yaslı tutup saçlarımı okşamış, bu esnada da ne kadar üzgün olduğunu fısıldayıp durmuştu. Otuz saniye süren bu abartılı hüzün seremonisini sona erdiren şey benim ağır basan rasyonel yanımdı.
Günlerdir olduğu gibi bugün de koyu renkli bulutlarla kaplı gökyüzü altında, soluk renkli ve lekeli tulumlarımızla kilisenin bahçesindeki güller ve yabani otlarla ilgilenirken ağzımdan kaçan ilk cümle "Tanrı aşkına, kes şunu." olmuştu.
Nancy'nin şaşkın bakışları altında suçlu hissetmiyordum. Çünkü suçlu hissetmem gerekmiyordu. Ben de bunu ona açıkladım. "Daha ne olduğunu bile bilmiyorum. Belki de yine ufak bir kalp krizi geçirmiştir sadece."
Bu söylediğime olan inancım sarsıntılıydı ama bunu Nancy'ye çaktırmama konusunda iyi olmalıydım ki Nancy usul usul başını salladı. "Haklısın, üzgünüm." Beni onayladığında bunun peşini bırakacağını düşünerek büyük aptallık etmiştim gerçekten. "Ama yine de bu, sana eşlik etmek istememe engel değil. En yakın arkadaşlar ne günler için vardır ama değil mi?"
Nancy buna benzer birkaç şey daha söylerken gözlerimi devirerek ondan uzaklaştırdım. Arkasında gözüme çarpan bir gölge görünce gözlerimi daha fazla hareket ettirmedim ve bu gölgenin kime ait olduğunu çözmeye çalıştım. Fakat bu muhtemelen Rahibe Dolores'ti ve büyük annem ile ilgili haberi almış olmalıydı. Bu yüzden de yanımıza geliyor olmalıydı. Tek sorun şuydu ki, Rahibe Dolores son gördüğümde bu kadar uzun görünmüyordu. Ve zayıf.
Hey, rahibeler ne zamandan beri askılı kot ceketler giyebiliyordu?
Gittikçe yanımıza daha çok yaklaşan bu siluet beni korkutuyordu. Rahibe Dolores şu garip dizideki karakterlerden biri gibi sakallı bir kadına dönüşmüş olabilir miydi sorusunu tekrar tekrar düşünmektense burnumdan bir nefes verdim. Bu Rahibe Dolores değildi elbette, çünkü bu...
"Zayn!"
Nancy, gözlerimin nerede olduğunu görünce arkasını dönmüş, böylelikle askılı kot ceketinin içinde yine onun gibi kalın askılı bir tişört giymiş olan, altındaki eski kot pantolonu ve siyah, kocaman botları, karman çorman saçlarıyla yanımıza gelince duran kişiyi tek kelime ile tanımlamıştı.
İsimler, kişilikleri tanımlamada yetersiz olabilirdi. Ancak karakterlerine etkide bulundukları göz ardı edilmemeliydi. O da ismi gibi yabancı, kısa ve özdü işte. Zayn. Bu kadar.
Birbirlerine sarılmalarını yüzümde sahteye yakın bir gülücükle izledim. Fakat o ikisi bununla yetinmeyeceğe benziyordu. Nerede ve kim olduğumuz umurlarında değilmiş gibi birbirlerinin dudaklarını meşgul etmelerini izlemek istediğimden emin değildim, bu nedenle Nancy'nin yere bıraktığı bahçe makasını kapıp arka taraftaki otlarla ilgilenmek üzere eğildim.
Bunun yalnızca bir bahane olduğunu biliyorduk. Buradaki herkes biliyordu. Bahçeyle ilgilenmek bu kadar uzun sürmemeliydi. Lakin Nancy de ben de –daha çok, özellikle ben- göze batmamaya çalışıyor gibi bir şeydik. Nancy bir hafta kadar sonra evine, okuluna döneceğinden burada yalnız kalacaktım ve açıkçası, ne halt yiyeceğimi bilmiyordum. Bugün Edward'a bir iş bulma konusunda danışsam iyi olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
she got hell to pay, [1/2]
Kısa Hikaye❝Eğer gözün günah işlemene neden olursa onu çıkar at. Tek gözle yaşama kavuşman, iki gözle cehennem ateşine atılmandan iyidir.❞ ─ Matta 18: 9 blasphemy ikilisi, birinci kitap. zain javadd malik | 10.06.2019