☆ twelve ☆

1.3K 173 58
                                    

"Günaydın."

Gün mü aydın?

"Selam." diye seslendim onun aksine.

Arabadan henüz inmemişti. Açtığı pencereden bana bakmak hoşuna gidiyor olmalıydı. Bugüne dek benim için yaptığı birçok centilmenliği hatırlayarak elimdekileri benim yerime bagaja koymak istememesine göz yumdum. Bir prenses ya da düşes değildim ve pohpohlanmayı sevmemeliydim. Her ne kadar birinin benim için hizmet etme fikri oldukça harika olsa da bu insanlık dışıydı.

"Gelmiyor musun?" diye sordu merakla. Gözleri bile belli belirsiz irileşmişti. Bir eli direksiyonda, diğeri de arabanın açık camının üzerine yaslıydı. Rahatına düşkün biri olduğu tahminlerim gittikçe kesinleşiyordu.

Ellerimi havaya kaldırıp küçük bavulum ve büyükçe bir başka çantayı gösterdiğimde rahatını biraz da olsa bozmuştu. Bagajı açan küçük kolu ittirme işini erken yapmasına sevinmiştim. Her ne kadar fazla eşyam olmasa da çantalarım ağırdı, ben ise bir çekirdek kabuğu kadar hassastım.

Elimdekileri bagaja düzgünce yerleştirdikten sonra araca bindim. Diğer seferlere benzeyen bir seyahat daha gerçekleştirdik; hararetin en alt seviyede olduğu, sükûnetin tadına sonuna dek varabileceğimiz bir on dakika. Dünkü insancıl sohbetimiz hiç gerçekleşmemiş gibi davranıyorduk. Bu beni üzmüyordu. İyi de hissettirmiyordu. Yalnızca biliyordum ki bununla uğraşacak zamanım yoktu.

Yolculuğumuz sona erdiğinde omzumdaki küçük kahverengi çantama uzandım. Zayn arabayı durdurana dek aradığımı bulmuştum.

Dün öğleden sonra kiliseye döndüğümde planımdan yalnızca Rahibe Dolores'i haberdar etmiştim. Benim için en iyisini istediği için sevinmiş, ona son dakikada haber verdiğim için ise kırılmıştı. Ondan özürler dilemiş, yanaklarını öpücüklere bulamış, sonra da onun için dualar ederek yanından ayrılmıştım.

Eşyalarımı toplama işlemine başlamadan önce, aylardır bitmemesi için çaba sarf ettiğim harçlığımın sonunu alarak dışarı fırlamış, kasabadaki açık çarşıya gitmiştim. Buraya her geldiğimde girip incelediğim müzik dükkânından son günlerde radyoda baş göstermeye başlayan ve şarkıları hoşuma giden müzik grubunun bir albümünü alıp geri dönmüştüm. Bu, Zayn'i sonunda susturabilecek bir çözüm yolu olabilirdi.

"İşte." diyerek albümü ona uzattım. "Bir Justin Bieber değil ama."

Albümü elimden alırken güldüm. Ne tür bir tepki vereceğini görmek istediğimden hemen oradan ayrılmadım.

Belki kapak fotoğrafından hoşlanmazdı. Belki de "Bu ne saçma bir grup ismi." diyerek dalga geçerdi. Saçma değil de boktan derdi belki. "Bu ne boktan bir grup ismi." daha çok yakışırdı ona.

"Dinleyeceğim." diyerek şaşırttı beni Zayn. Başını albümden kaldırarak bana bakarken belli belirsiz gülümsüyordu. "Sen de yorumlarımı dinleyeceğine daha sonrası için söz veriyorsun."

Öyle mi Zayn? Gerçekten buradan bu sonucu mu çıkardın?

"Tabi, elbette hayır." Kelimeleri uzatırken ellerimi ovuşturuyordum. Bu yalnızca bir geri dönüştü, neden uzatıyordu ki?

"Neyse ki seni nerede bulabileceğimi biliyorum."

Derin bir nefes alsam da gerçeği kabullenmeye çalıştım. Sadece arkadaş canlısı olmaya çalışıyordu. İzlediğim filmlerdeki birçok karakter gibi, normal insanlar gibi iletişim kurmayı deniyordu. Bunu garip algılamamı gerektirecek bir nedenimin olup olmadığını düşündüm; yoktu.

"Bakarız." Gözlerimi kısarak başımı salladım. Elimden geldiğince dürüst ve net olmayı deniyordum, sonuç kesat olabilirdi ancak deniyordum.

Neyse ki üstelemiyordu. Daha anlayışlı davranıyor, üzerime sigara izmaritleri ya da aşağılayıcı sıfatlar da fırlatmıyordu. İlk izlenimlerde iyi olmasa gerekti. Ben de öyleydim, bu yüzden onun hakkında artık o kadar endişelenmiyordum.

she got hell to pay, [1/2]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin