☆ four ☆

1.6K 199 35
                                    

"Tanrım, başım!"

Ona, dünden sonra bunu hak ettiğini tıpkı bir babaanne edasıyla dile getirmedim. Bunun yerine uzandığım yerden ona döndüm. Kitabımı kapamadan gövdeme yaslamıştım. "Ağrı kesici ister misin?"

Şaşırtıcıydı ki dün geceden kimsenin haberi olmamıştı. Nancy'yi benim de anlamadığım bir şekilde odaya sokmayı başarabilmiştim. Sonrasında o yine sızmıştı ve ben de yorgun bedenimi doğrudan yatağa sokup uykuya dalmıştım.

Şimdiki zamana dönecek olursak, Peder Vasilis ve Rahibe Monica ile günlük dualarımızı okumuş, odamıza kapanmıştık. Dünden Nancy de nasibini almıştı anlaşılan -ki hâlâ odayı terk etmemişti. Şakaklarını sıvazlarken yüzünde beliren o ekşime ifadesinden anladığım kadarıyla terk etmeye de gönüllü değildi.

"Hiç yoktan iyidir." Ona uzattığım küçük hapı ağzına attı. Su bile içmeden hapı yutmasını yüzümde garip bir ifadeyle izledim. O şeyler su olmadan insanın boğazına yapışıyordu, tatları da mide bulandırıcıydı ama Nancy bir bonibon yutmuştu sanki.

Minik bir teşekkür fısıldadığını duydum. Ve bu bir süreliğine iletişimimizin sonu oldu. Ben kitabıma geri dönmüş, başkarakterin saçma aşk maceraları içinde kaybolmaya devam etmiştim, Nancy ise uzandığı yerden bir haltlar yemiş olsa gerekti ki telefonuna gelen mesaj sesleri duyuluyordu.

"Hâlâ dün hakkında konuşmadık." Biraz sonra ilgimi yine tamamen kendisine çekmeyi başardı.

Dün gece her ne kadar unutmak istediğim bir anı olsa da ilgimi çekiyordu. Muhtemelen hep de çekecekti.

"M-hm." Öylesine mırıldanırken gözlerim satırlar arasında başıboş bir şekilde dolanıyordu. Aynı cümleye üçüncü kez başlıyor, bir yandan da Nancy konuşurken aklımda canlanan sahnelerle tüylerimin diken diken olmasını izliyordum.

"Onu neden sevmediğini anlayamıyorum. Yani, gerçekten, o çok sıcak birisi."

Onu yine bir m-hm mırıltısıyla geçiştirmeyi istiyordum ama bunu reddetmemek için herhangi bir sebep de göremiyordum.

"Sıcak mı birisi?" Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. Belli belirsiz büyüyen göz bebeklerim ona bir suçluymuş gibi bakıyordu. Eh, bu konuda haksız da sayılmazdım. Zira hatırladığım kadarıyla dürüstlük, çiğnenmemesi gereken başlıca kurallardandı.

"Belki biraz ters olabilir, ama kim değil ki?" Yüzündeki gülümseme olmasaydı bu dediğine inanabilirdim, ama bu kendini nasıl da kandırdığını bariz şekilde gözler önüne sererken inanılabilirliği biraz düşüktü.

"Benimle dans edeceğine öyle emindim ki." Ben sessiz kalınca Nancy konuşmaya devam etti.

Bu söylediği karşısında ona göstermemeye çalışarak sırıttım. Onunla dans etmediği için yüzünü asan, kalbinin kırılmasına izin veren biri ya bir prenses olmalıydı, ya da sadece ismi Nancy olmalıydı.

"Belki de olgun insanlar dans etmiyordur?" Dudaklarımı büküp omuz silktiğimde Nancy, küçük yastıklarından birini bana fırlattı. Yastığı düşmemesi amacıyla kucaklarken güldüm. "Ya da kendini dans edemeyecek kadar havalı görüyordur?" dedim kucağıma düşen yastığı parmaklarımın arasında ezerken.

Bunun tersi bir gerçekliği kabul edebilir miydim bilmiyordum ama o asil duruşu, mimikleri ve ses tonu ile havalı olduğunu sanıyor, bundan ödün vermemek adına da bir kızın kolları arasında kalçalarını sallamayı kendine çok görüyor olmalıydı. Hele ki bu kız kendinden dört-beş yaş kadar küçükse ve on yaş kadar daha gençmiş gibi davranıyorsa.

Tabi bu sayısız olasılıktan yalnızca biriydi. Belki onun da dokunuşlarla ilgili tuhaf korkuları vardı. Belki de eşcinseldi. Bunlar daha artabilir, işleri ve kafaları karıştırabilirdi kolaylıkla. Tam insan işi bir şeydi bu: kaos.

she got hell to pay, [1/2]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin