☆ three ☆

1.8K 208 57
                                    

Öğle yemeğinden biraz atıştırdıktan sonra Nancy ile birlikte bahçeye çıkmıştık. Daha doğrusu, o hâlâ tulumunu giymemiş olduğundan önce tulumunu giymiş, daha sonra bana katılmıştı.

Temmuz'un sevimsiz kıçını birkaç gün içinde tekmeleyecek olmamıza rağmen ağaçların yaprakları arasından sızıp renk renk çiçeklerin üzerinden yüzümüze yansıyan güneş ışıkları hâlâ pek bir parlak, pek bir ışıltılıydı. Bir vampir edasıyla yazdan sürekli şikayet etmekten vazgeçeceğimi sanmıyordum. Nancy ise benim aksime bundan oldukça keyif alıyordu. Yüzünü güneşe dönüp dudaklarını keyifle kıvırırken tüm bu sıcaklığın onu nasıl bunaltmadığını anlayamıyordum.

Bahçedeki meyve ağaçlarını suladık. Nancy hortumla beni ıslatsa da normalde olduğundan daha çok gülmemi sağlamıştı. Yaz gibi cıvıl cıvıldı ve ben de belki bu yüzden sonbahar gibi solgundum.

Elindeki bahçe makasıyla düzensiz bir şekilde büyüyen otları kırparken bile gülerek bana bulaşıyordu. Bunun altında bir şey aramak istemediğimden biraz daha ona ayak uydurmaya çalıştım. Yeni ektiğimiz fidanların yaprakları ve kök suyuyla yeteri kadar ilgilendikten sonra ibriğin dibinde kalan suyu saçlarına döktüğüm için pişman değildim. Kiliseyi çevreleyen duvarlarda yankılanan kahkahamı duyan herkesin beni onaylayacağını biliyordum.

İşimiz bittikten sonra ise birlikte kısa süreli birer duş almıştık. Tüm bu süre boyunca güneş bizimleydi, lakin yarım saat kadar öncesinde Nancy ile bana hüzünlü bir elveda demişti. Bu, normalin aksine beni üzmüştü. Çünkü genelde yapacak tek işinin uyumak olduğundan yakınan Nancy, akşam ve gecelerden hoşlanmazdı. Ben ise sessizliği ve sunduğu huzurlu manzarası ile akşamüstlerini hiçbir şeye değişmezdim. Ek olarak geceler, ay ışığını bizlere hediye ediyordu. İnsan ay ışığından nasıl keyif almazdı?

Bugün ise akşam olmasın diye etmediğim dua kalmamıştı. Nancy'ye verdiğim sözü tutmam gerekiyordu çünkü. Ve ben bunun yerine küçük bir kalp krizi geçirmeyi yeğlerdim.

Üzerimize giyeceğimiz şeyleri Nancy seçmek istemişti. Tamamen olmasa da ona, giyeceğim şeyler üzerine söz söyleme izni tanımıştım. Onun zevkine güvenmiyor değildim. Üstelik dışarıdan bir gözün çoğu zaman işe yarayacağına inanırdım. Bu sebeple Nancy üzerime bir tişört, dar bir kot ve kot bir ceket geçirdiğinde ona karşı sessiz kalmıştım.

Nancy güçlükle onunla birlikte doğrulurken kırmızılarla çevrelenmiş bu sarı tişörtün hâlâ dolabımda olduğuna inanamamıştım. Zaten kısa olmuştu ve karnımın bir kısmı ani hareketlerimle açılıyordu. Ama bu o kadar da rahatsız edici değildi.

Koyu bir maviye bulanmış, retro görünümlü dar kot ise Nancy'ye aitti. Bunu giymem konusunda beşinci ikna cümlesine başladığında sırf onu susturmak adına üzerime geçirmiştim bunu. İşin kötü yanı, içinde nasıl nefes alınacağını henüz çözememiş olmamdı.

Kot ceket ise -bunu söylemekten rahatsızlık duyuyordum fakat- Kyle'a aitti. Son buluşmalarında üzerine geçirdiğini söyleyen Nancy, bana da yakıştığını ileri sürüyordu fakat ben bu konuda tarafsızlığımı sürdürmekten yanaydım.

Ayağımdaki Converse'lerin bağcıklarıyla ilgilenmeyi kesip Nancy'ye bir göz attım. Kalın askılı atleti ve altında hep gördüklerimden siyah bir pantolondan ibaretti üzerindekiler, ama bu şekilde bile oldukça güzel görünüyordu. Dudaklarındaki kırmızı ruju yine oradan el sallıyordu. Bana da makyaj yapmak istemişti ama onu bu konuda kesin bir dille uyardığımda susmuştu.

"Nereye gidiyoruz demiştin?" Gözlerimi ona dikip bir cevap bekledim. Nancy ise aynada kâküllerini düzeltmekle meşguldü.

Sabırsızca yerimde kıpırdansam bile onunla iken bazı şeyler onun istediği çerçevede oluyordu. Ondan bir cevap alabilmek gibi.

she got hell to pay, [1/2]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin