Dönemin son dersinden çıkarken benimle aynı derslere giren bir kadın bir anda önüme geçmiş, koridorda yürümemi engellemişti. Çantamın askısını sıkıca kavrarken ona öylece bakakaldım çünkü yetiştirilmesi gereken makaleler dışında sınıftaki kimseyle konuşmazdım. "Chae Nari, değil mi?" diye sordu, hevesle.
Yutkundum, nedense bu konuşmanın iyi bir yere varmayacağını hissediyordum. Cevap vermeden, kaşlarımı kaldırarak devam etmesini bekledim, sınıftan çıkan diğer insanlar yanımızdan geçip gidiyorlardı. Bir iki kişi dışında bize bakan da olmamıştı. "J-Hope'la berabersin, değil mi?"
Gözlerimin istemsizce irileştiğini hissettim, Hoseok şirketin henüz resmi bir açıklama yapmadığını söylemişti. Dükkana gelerek ya da Hoseok'la beni takip ederek kim olduğumu öğrenen hayranlar vardı ama dediğim gibi, resmi değildi. Han Nehri'nde çekilen fotoğraflarımızda zaten tanınmıyordum ama daha önce kimse gelip de bana böyle bir şey sormamıştı. Dışarıya genelde maskeyle çıkıyorduk, tanınmam gerçekten de zordu.
Dışarıya herhangi bir duygu yansıtmadığımı düşünüyordum ama karşımdaki genç kadın panik olduğumu anlamış gibiydi. Bu ünlü ya da sıradan, tanımadığınız birine sorabileceğiniz bir şey değildi, özel hayattan bahsediyorduk. Ama aynı zamanda Hoseok'a danışmadan tek kelime edemezdim çünkü yanlış bir şey söyleyerek başına iş açmaktan korkuyordum.
"Böyle sorunca olmadı tabi..." Geriye doğru bir adım attı. "Canlı yayında fotoğrafınızı görmüştüm de, herkes ayaklandı tabi ama ben seni tanıdım. Merak etme, kimsenin sana suikast düzenleyeceği yok. Haberin olsun istedim, Bighit onaylamasa da Hoseok istemeden onaylamış oldu."
Bunu söyledikten sonra, beni daha fazla rahatsız etmek istememiş olsa gerek, arkasına bile bakmadan hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı; birkaç saniye içinde görüş alanımdan çıkıp gözden kayboldu. Şaşkınlığımı yaşamak için kendime daha fazla zaman tanımadan çantamın içinde telefonumu aramaya başladım, Hoseok böyle büyük bir şeyi bana nasıl söylemezdi?
Aramamı ilk çalışta açmıştı. "Neredesin?"
"Her zamanki yere park ettim." diye cevapladı. "Sesin neden böyle geliyor? Bir şey mi oldu?"
"Arabadan inme, seni görmesinler, tamam mı?" dedim hızlı hızlı yürürken. "Ben hemen geliyorum."
Kampüsün çıkışına kadar koşar adımlarla ilerleyip benden dakikalar önce çıkan insanlara yetişmiştim, dikkat çekmemek için hızımı azalttım. Hem koştuğum için, hem de aralık ayının ortasında olduğumuz için ciğerlerim yanıyordu. Hoseok'un arabası görüş alanıma girince ciğerlerimdeki yanmayı bir an için unutup derin bir nefes aldım, acıdan neredeyse düşüp bayılacaktım.
"Nari?" Kendimi öndeki yolcu koltuğuna attığımda halim karşısında endişeyle sormuştu. "Ne oldu?"
Bir elimi göğsüme bastırırken diğeriyle ileriyi işaret edip arabayı hareket ettirmesini istediğimi belirttim ama bunun yerine koltuğuma doğru eğilip nereden yaralandığımı anlamaya çalışırcasına ellerini bedenimde dolaştırmaya başlamıştı. "Nari," Ses tonu incelmişti, gerçekten de endişelendiğini fark etmiştim. "Nari-ya?"
"İyiyim," dedim zorlukla. "İyiyim, hadi gidelim."
İçine sinmese de geriye çekilip arabayı çalıştırdı. "Acile gidelim mi? Neyin var?"
"Koştuğum için oldu, büyütülecek bir şey yok." Gerçekten de büyütülecek bir şey değildi, hava soğuk olduğu için ciğerlerim acımıştı yalnızca. "Sınıftan birisi beni tanıdı."