Hoseok'la tartışmamızın, benim arabadan inip eve gelmemin ve onun arkamdan gelmemesinin üzerinden birkaç gün geçmişti. Dükkan insanla dolup taşmaya devam ediyordu ama bu yoğun tempoda bile aklım onu hatırlayacak bir saniye buluyor, kalbim özlemiyle kasılıyordu. Neden öyle davranmıştı? Neden başına gelen şeylerin acısını benden çıkarmasını istemediğimi bildiği halde bana o kadar kaba davranmış, umursamaz yaklaşmıştı?
Sanırım her şeyin sonu elbet bir gün geliyordu. Ben ona gerçek anlamda düşmeye başlamışken onun benden böylesine uzaklaşmasının sebebi de buydu.
Harika, dedi iç sesim. Tam da evlenecek yaştayken.
İlgilendiğim müşterinin ismini bardağa yazarken yüzümdeki gülümsemeyi korumaya çalışıyordum ama Hoseok olmadığı sürece evlenmek istemediğim gerçeği kafama balyoz gibi indiğinde gülümsemeyi yüzümde tutmayı bırakın, ne bardağı ne de kalemi elimde tutabilmiştim.
Garip bir şekilde, yerimi alan kişi Sujin olmuştu.
Sujin son birkaç gündür yaşadığım cehennemi hissetmiş gibi bana iyi davranıyor, neler olduğunu soran herkesi de ben daha cevap vermek üzere dudaklarımı aralayamadan susturuyordu. Durumum Sujin'in bana acıyacağı kadar kötüydü işte. O gece bana iyi geceler mesajı atmadığında daha yeni kavga ettik, elbette atmayacak, diye düşünerek teselli etmiştim kendimi ama ertesi sabah onun emoji dolu günaydın mesajına uyanmayınca durumun ne kadar ciddi olduğunu anlamıştım. İlişkimizde kızan taraf her zaman ben olmuştum, Hoseok genelde hatalı olup özür dileyen taraftı. Bu sefer ben kızgın değildim, Hoseok özür dilemiyordu. Hoseok hala hatalıydı ama ben kırılmanın ötesine geçememiştim.
Sujin kasadaki işimi devralınca koşar adımlarla tezgahın ardından ayrılıp personel odasına gittim, gözlerim dolmaya başlamıştı ama şükürler olsundu ki yaşlar ben kapıyı ardımdan kapatana kadar dökülmeye başlamadı. Sonrası yalnızca benim derin iç çekişlerim ve içim çıkana kadar gözyaşı döküp burun akıtmamdan ibaretti. Ben, Chae Nari, ilk dramasını izlediği günden beri gelinlik giymeyi hayal eden kadın, eşim Hoseok olmadığı sürece evlenmek istemiyordum.
Dünyanın en güzel adamına, en acı verici şekilde aşık olmuştum çünkü.
"Yah," Odaya ne zaman girdiğini fark etmediğim Sujin bileklerimi tutarak ellerimi yüzümden çekmeme sebep olmuştu. Uzun zamandır aynı yerde oturarak ağladığım için ışıkla beraber gözlerim acıyla yandı ve imkanı varmış gibi biraz daha ıslanmaya başladı. "Nari."
"Ben demiştim, mi diyeceksin?" diye sordum burnumu çekerek. Bana kendimi olduğumdan daha kötü hissettirmek istiyorduysa bundan çok daha fazlası gerekecekti çünkü.
"Şimdi mutsuzsun ve ben o gün çiçeklerini atarak azıcık olan mutluluğunu da elinden aldım." dedi. Duyduklarıma inanamayarak duraksadım, şişmiş gözlerimin yapabildiği tek şey ona odaklanmaktı. Nefesimi tuttum. "Bunun için senden hiç özür dileyemedim. Üzgünüm."
Birkaç saniyelik bir sessizliğin ardından "Önemli değil," demekle yetindim. "Artık değil, en azından..."
"Konuşmak ister misin?" diye sorduğunda başımı iki yana sallamış ve ardından önüme eğmiştim. Yeniden ağlamaya başlayacakmışım gibi hissediyordum. "İzne çıkmak sana iyi gelir." diye devam etti Sujin konuşmaya. "Biraz dinlenirsin, kendine vakit ayırmak güzel olabilir."
"İstemiyorum."
"Nari, kendine vakit ayırmadığın için onun sana ayırdığı vakte muhtaç hale getirdin kendini." Gözlerimi zorlukla kırpıştırarak, ona bakmak üzere ağır ağır kaldırdım başımı. "Seni yıllardır tanıyorum, asla dinlenmiyorsun."