(Bölüm 4)

131 50 6
                                    


---------


Ege şaşkınlıkla donakaldı. Adal'ın yüzüne baktı. Adal tekrar dudaklarını oynatıp "Gitme." dedi ardından tekrar oynatıp "Anne gitme!" diyerek çığlık attığı sırada yerinden sıçradı ve tam o sırada Ege ile yüz yüze geldiler. Beş santim fark bile yoktu aralarında. Ege'nin kalp atışları hızlandı. Adal nefes nefese kalmış, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Ben.." dedi Ege lafı toparlamaya çalışıp "Ben- benim gitmem lazım. Barışa bakmalıyım." dedi. "Evet evet ben Barışa bakmalıyım." diye ekleyerek hızlıca yürüdü ve odadan dışarı çıktı.

--------

Ege hızlıca acil bölümünden çıkıp asansörle yataklı hastaların olduğu bölüme geçti. Barışın durduğu odanın kapısında birkaç saniye beklemek istedi. Derin derin nefesler aldıktan sonra içeriye adımını attı. Barış yatakta biraz doğrulmuş bir şekilde televizyon izliyordu. Bakışları Ege'ye çevrildi. "Neredesin sen?" diye sordu halsiz çıkan ses tonuyla. Göz altları morarmıştı. Sesi de çatallanmış geliyordu. Sanki günlerdir susuz kalmış gibi..

Ege afallamıştı. Bir televizyona bir de Barış'a baktı. "Ne oldu?" diye sordu Barış. "Uyanmışsın!" diye bağırdı ve ona yaklaştıktan sonra güzelce sarıldı.  Barış iniltiyle geri çekildi. "Yaralıyım lan ben!" Ege sanki kendi canı sızlıyormuş gibi izledi onu. Barış'ın  acısı hafifler gibi olunca o da tebessüm etmeye başladı. Gözlerini kapıya çevirdi bir anda kaşları çatılarak "Adal nerede?" diye sordu.

Güzel soruydu bu. Egenin hızlı cevap vermesi gerekirken, hastanenin camından dışarıya baktı ve az önce Adalla olan yakınlığını anımsadı. Barış ters bir insandı. Melek gibi bir insandı ama genellikle bunu belli etmezdi. Sinirlenince onu hiçbir şey durdurmaz, ortalığı ayağa kaldırırdı yaralı bile olsa. O yüzden "Senin vurulmandan kendini sorumlu tutuyor." diyemezdi. Yalan söylemek istemiyordu. Şuan belkide içinde bulunduğu durum onun için epey zorlayıcıydı. "Hasta oldu." diye kelimeler döküldü ağzından.

Barış yüzüne endişeyle baktı. "Neyi var? Yaralandı mı yoksa!?" Ege başını iki yana salladı. "Hayır hayır öyle bir şey değil. Soğuk algınlığı geçiriyor büyütülecek bir şey değil." Barış yerinden kıpırdayarak biraz daha dikleşti. "Adal'ı görmek istiyorum. Bugün." Bugün mü? der gibi baktı Barışın yüzüne. "Gelmek istedi ama doktorun izin vermiyor. Bünyen zayıf şuanda."

"Bana ne olacağı umurumda değil. Kapıdan da olsa Adalı görmek istiyorum."

Ege ne diyeceğini şaşırdı.

Adalı o halde getirirse -solgun ve göz altları morarmış bir halde- Barış ortalığı ayağa kaldırabilirdi. Ya da Adal'ın yüzündeki pişmanlık duygusunu anlarsa, kıyamet bile kopabilirdi. Adal'ın yeterince üzgün olduğunu biliyordu. Bu durum şuan söz konusu bile olamazdı.

"Evde dinleniyor. Yarın getiririm ama bugün olmaz. Onunda dinlenmesi lazım. Zaten şimdi seni göremediği için çok üzgün." Barış gülümseyerek "O zaman bir gün daha katlanırız bir şey olmaz."

Bir anda Egenin yüzündeki kemikler belirginleşti. Dişlerini sıktı, gerildi. Kalkıp koltuğa geçti.  O sırada hemşirenin gelmesiyle aradaki gerginlik son buldu. Hemşire Barış'ın kolundaki serumu çıkardı ve üzerine bir bant yapıştırdı. "Nasıl hissediyorsun? Ağrın çok şiddetli mi?" Barış kafasını iki yana salladı "Hafifledi. Daha iyiyim."

"Güzel." dedi hemşire. "Ağrın artarsa yanındaki kırmızı düğmeye basman yeterli. Bakmaya gelirim." diyerek odadan ayrıldı. 

SAYDAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin