Black Lotus (Akame)

336 23 1
                                    

Hayat tuhaftır. Size saniyeler içinde her şeyi verebilir ve aynı zamanda saniyeler içinde her şeyinizi geri alabilir. Bunun en büyük örneği kumardır. O yüzden hayatı kumara benzeten bir çok insan bulabilirsiniz. Tıpkı benim gibi. Circus Circus adlı kumarhaneyi almamın nedeni de bu. Ben hiçbir zaman hayatta ve kumarda tesadüf ve şanslara inanmadım. Eğer kazanmak istiyorsan kuralları senin koyman gerekir. O yüzden bir kumarhane satın aldım. Bir hayata hükmedebilmek için.

Las Vegas'a geleli on sene oluyor. Artık otuz beş yaşında olgun bir adamım. On senedir kız kardeşim Sada'dan bile haber alamadım. Çok yoğun bir on sene geçirdim çünkü. Ve şu anda o on senenin tadını çıkartıyordum. Kumarhane'nin merkezinde bulunan poker masasında büyük bahisler dönüyordu. Vegas'ın en iyi kumarbazları o masadaydı ve yeni yetme birine kaybediyorlardı. Daitana. Aslında bende katılmak istiyordum ama oyun baştan beri hileli olduğu için eğer ben kazanırsam hile yaptığımı fark ederlerdi. Para kazandığım sürece orada kimin oynadığı önemli değildi gerçi. İşte benim dediğim yere geliyoruz. Şu anda ben bir hayata hükmediyorum. Hatta birden fazla hayata. Bu oyundan sonra hepsi benim kölelerim olacak. Bunu nereden mi biliyorum? Onlarda olmayan bir şeye sahibim. Bu öyle bir şey ki, biraz faydalanmak için uğruna savaşlar verildi binlerce, milyonlarca kanlı ve kirli savaş. Ben paraya sahibim. Ben gücü elinde tutanım. Ben bu hayatı elimde topaç gibi çevirenim. Ben Tanrı'nın tam kendisiyim.

  Masayı ilk terk eden Bay Martin oldu. İki saat sonrada Bay Linux ve Bay Luthrie... En sona Bay Hickson ve benim biricik evcil hayvanım Daitana kaldı. Dudaklarım yana kıvrılırken gözüm zevkten parlıyordu. İnsanların acı çekerek ölmesini hep severdim. Bay Hickson ruhsal olarak acı çekiyor ve yavaş yavaş ölüyordu. Sessizce çöküyordu sözde krallığı. Bahse varım kanatlarım altına sığınmak için ilk o yalvaracaktı bana. Ben ise seve seve kabul edecektim.

"Efendim biri sizin için buraya gelmiş." Diyen ses böldü düşüncelerimi. Bu adam buranın eski sahibiydi. Şimdi ise ikinci dereceden korumam...

"Kim? Randevusu var mı?"

"Adının Rikou olduğunu söylüyor efendim." Hızlıca adama dönüp emir verdim

"Sen hala ne dikiliyorsun? Konuğumuzu ofisime götür!" O hızlıca gözden kaybolurken bana bakan Daitana'ya ağzımı oynatarak işaret verdim

'Bitir işini.' Beni sessizce onayladı ve oyuna geri döndü. Bende ofise yöneldim.

Rikou çoktan ofisime gelmişti. Onu görmek bende âdeta bir şok etkisi yarattı. Üstünde eski siyah deri ceketi ve trenç kot pantolonu bir yana dağılmış bakımsız turuncu saçları, sert bakan yeşil gözleri ve kirli sakalı insana korku salmaya yetiyordu. Bir çeşit uzun süreli depresyonda olmalıydı.

"Artık gözlük takmıyorsun?" Dedim gülümseyerek ve karşısına oturdum. Tek kaşını kaldırarak beni süzdü

"Saçını mı boyadın?" Başımı sallayıp onu onayladım. 'Tanrım.' Diye fısıldadığını duyunca kaşlarımı çattım

"Ne yapabilirim? Beyazlarım vardı." Dedim sitemle. Kıkırdadı.

"Pekala ossan, direk konuya gir-"

"Aman Tanrım Rikou!!" Daitana'nın yüksek çıkan sesi ikimizi de harekete geçirmişti. Birden kendimi elimde bıçakla Daitana'nın üstünde buldum. Reflekslerim oldukça kuvvetliydi. Hızlıca Daitana'nın üzerinden kalktım ve yere attığım koltuğu düzeltip yerime oturdum. Riko ise silahını beline geri koyuyordu. Refleksleri tek kuvvetli olan ben değildim anlaşılan. Daitana homurdanarak kendini duvar köşesindeki deri koltuğa attı.

"Siz devam edin." Dedi gülümseyerek. Rikou derin bir nefes verdi ve devam etti

"Akame, çok fazla tehlikeli şeyler oluyor." Dediğinde tek kaşımı havaya kaldırdım.

I Want Your BiteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin