Tea Time With Old Friend (Seijun)

561 50 27
                                    

Flash Back*

Akame beni orada bırak gittiğinde şoka girdikten sonra olayı çözmem iki saniyemi almıştı. Rikou, Akame'nin ajanıydı. Gruptaki en önemli işlerden biri onun olsa da benim altımda çalışıyordu. Ama anlaşılan diğer taraf onun aklını çelmişti bu nedenle Akame'ye ihanet etmişti. Açıkçası ne yaptığı veya kime ihanet ettiği beni ilgilendirmezdi. O benim ona beslediğim duyguları fark edilmemek için kullanmıştı. İlk defa hissettiğim bu duygu kalbimin kasılmasına neden oluyordu. Acı acı gülümsedim ben ona dokunmaya kıyamazken o belki de benimle oyun oynuyor ve içinden dalga geçiyordu? Sadece fazla incinmiş hissediyordum. Bu duygu iki hafta sonra geçer miydi acaba ha? Şimdi fark ettim de, beni Rikou hiç fark etmezdi. Onun için varla yok arası gibiydim. Yinede en yakını bendim. Ailesi ile ilişiğini uzun süre önce kesmişti. Benim aksime zengin ve ilgili bir ailede el bebek gül bebek büyütülmüştü. Ailesi çok disiplini bir aileydi. Rikou'da ailedeki en asi ve problemli çocuktu. Babasıyla ters düşünce evden ayrıldı. Diğer iki abisi ile görüşse de annesi ile görüşmüyordu. Aslında onun ailesine imreniyordum. Annem on üç yaşıma girince beni öldürmeye çalışmıştı. Babam ise hayal dünyasında yaşayan bir adamdı. Her gün zengin olur, son model arabalar alır, güzel bir eve taşınırdı... Çok fakirdik. Haliyle bende para bulmak için çeşitli işlere girdim çıktım. İlk işim olan uyuşturucu satıcılığı sırasında bir adamı öldürdüğüm için şehrin kuzeyindeki hapishanede altmış üç gün kalmış ve o altmış üç gün boyunca gündüzleri köle gibi çalıştırılmış geceleri çeşitli adamlarla yatmıştım. Akame ile bu sırada tanışmıştım. Daha on yaşıma bile girmemiştim. Satıcı olarak kullanılmamın nedeni o olsa gerekti. Annem bana ad bile koymamıştı. O yüzden adım yoktu bana ilk adımı veren ise Akame olmuştu. Birini öldürmek için bilerek hapishaneye giren Akame'nin dikkatini çekmeyi başarmıştım. O da beni kurtarıp kendi safına almıştı. Adımın ilk başlarda Jin olmasının sebebi ise İngilizce olarak 'kuzeydeki hapishanenin kısaltılması olmasıydı. Sonra ise kendi kendime isim verdim ve onu kullanmaya başladım.

Derin bir nefes verdim. Bu iş derine gidildikçe çirkinleşiyordu. Rikou'yu her şeyimi feda edecek kadar çok seviyorum ama onun seçtiği yol yanlıştı. Çıkarları için onu kurtaran kişiyi satamazdı. Akame her ne kadar kötü gibi görünsede benim aksime içinde merhamet'i barındıran bir insandı. Sadece tedavi edilmesi gerekiyordu o kadar. Zaten şu anda kafası o istemesede Daitana ile meşguldü. Eski haline tam olarak dönemiyordu. Eh, bende farklı değildim hani. Şu anda evime gidip ölene dek anime izlemek istiyordum. Rikou canımı yakmıştı. Bu işe karışmadan gitmek istiyordum ama maalesef Rikou planını bana güvenerek yapmıştı ve açık bırakmıştı. Haliyle burada ki esas oğlan ben oluyordum. 'Tch, lanet olsun. Sadece sıradan bir hayat istemiştim ama şimdi olanlara bak.' diye geçirdim içimden. Şu anda aynı anda üç şey hissediyordum. Hayal kırıklığı, öfke ve aşk acısı... Bu benim gibi sakin, asosyal ve çok konuşmayan bir insan için fazlaydı. Uzun süredir uzandığım yerden kalktım ve çadırıma yöneldim. Öncelikle şu ruhu bulup bizim tarafa çekmeliydim. Aksi takdirde ellerinde büyük bir silah olacaktı. Peki nasıl onunla iletişime geçecektim? Şöyle mumları yakıp 'buradaysan bir işaret gönder..' tarzı bir şeyler mi yapsaydım? Düşüncelerime göz devirdim. Şu aşk acısı tenime hiç gitmemişti, animelerimle bütünleşip normal halime geri dönmek istiyordum. Çadıra girdiğimde Rikou ortalıkta yoktu. Ne zamandır Kanmu veya Rouketi'yi de görmüyordum. İç geçirdim. Başlıyorlardı. Hangi tarafı seçeceğime karar vermiştim. Akame'nin yanında kalacaktım. Onunla özel bir bağım vardı. Abim gibiydi. Onu yüz üstü bırakamazdım... Aynı zamanda ondan nefret ediyordum. İhanete uğramamak için kimse için duvarlarını kırmaz değer verdiklerine değersiz davranırdı. Benimde başkalarını ezen insanlara garezim vardı.

"İşine gelince kendini gösteriyorsun, şimdi yalnızım neyden korkuyorsun ki?" Diye sitem ettim ruha. Duyması bir bakıma benim için imkansızdı. Kendi halime seslice güldüm. Ancak bu kadar düşebilirdim.

I Want Your BiteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin