Geçtiği yerlerde yeşil bir iz bırakmaktaydı. Oturduğu yer iki denizin birleştiği yerdeydi aynı zamanda. Bazılarına sadece rüyalarda, bazılarına ise gerçek hayatta görünürdü. Eğer çok şanslıysanız size öğretmenlik eder ve bu yüzden rüyalarda görülen aksakallı dedenin kendisi olduğu söylenirdi. Suyun üzerinde yürüdüğü, ışık hızından daha hızlı hareket ettiği de dedikodular arasındaydı.
Belya asıl ismiydi ama kimse bilmezdi bunu. Belki eşi hatırlıyordu bir tek. Yaşadığı zamanda çok gelişmiş olan insanlığın sonunu engellemek için Zülkarneyn ile beraber çıktıkları yolculukta amaçları ölümsüzlüğü bulmak değildi ancak başlarından geçen olaylar sonucunda Yaratıcı, Hz. Hızır'ı ölümsüz kıldı. Bu aslında manevi bir aşamaydı, insanlığın kaderinin düğümü burada atıldı.
Ulaştığı noktada öğrendiği ilmi ledün, yazılı olarak öğrenilebilecek veya anlatılarak öğretilebilecek bir şey değildi. O belki de yaratılmış insanlar arasında en çok şeyi bilen kişiydi. Bir Yaratıcı için bir çocuğu öldürmekten bir gemiyi durduk yere delmekten hiç işi yokken bir duvarı tamir etmekten geri durmadı çünkü o Hz. Hızır'dı!
Zaman tüneli açıldı ve içinden Hz. Hızır çıktı tam tarlanın ortasına. Bir kadın tarlada buğdayları kaldırmak ile meşguldü. Bir yandan buğdayları kaldırıyor diğer yandan da oğlu yaşında olan bir erkeğe teslim ediyordu. Bu adam da buğdayları taşıdığı gibi ambara yerleştirmekteydi. Dikkatle izledi Hz. Hızır yaşananları ve ambara doğru ilerledi. Şekil değiştirdi, görünür hale geldi.
Boş buğday çuvallarından birkaçını kaptığı gibi yola düştü Hz. Hızır. Suya atılan bir taş gibi dalga yaratıyordu zamanda, hiç olmadık yerde var olmaktaydı. Nereye gittiği ve hangi yoldan gittiği belli değildi yalnız Hz. Hızır'ın.
Bir süre sonra genç adam, o anda neden bu zavallı ve garip kimse için üzüldüğünü anlayamadı. İçine garip bir ıstırap çöktü. Buğdayı olduğu gibi bırakıp koşarak o kimsenin peşine düştü yani Hz. Hızır'ın. Yanına vararak tevazu ile kendisine dua etmesini istedi ve ''Beni gönlünüze alın. Hâlime biraz inayet nazarıyla bakın. Belki duanız ve himmetiniz bereketiyle Allah-ü Teâlâ beni bağışlar, merhamet eder de yolum açılır,'' dedi.
Onun yüzüne şaşkın ve hayret dolu ifadelerle bakan Hz. Hızır ''Zannediyorum ki Türk şeyhlerinin söyledikleri 'Her geleni Hızır bil, her geceyi Kadir bil' sözüne göre hareket ediyorsun fakat ben hiçbir özelliği olmayan kendi hâline yaşayan bir kimseyim. Elimi yüzümü bile dosdoğru yıkamayı bilmem. Senin istediğin şeyden ben haberdar değilim. O bende yoktur,'' diye karşılık verdi ama genç adam ısrarcıydı, doğru gitmeyen bir şeyler olduğunu sezmişti çoktan. Dua etmesi için yalvarmaya devam etti.
En sonunda Hz. Hızır, genç adamın yalvarışına dayanamayarak ellerini kaldırdı ve ''Sana bir hikâye anlatacağım,'' dedi sakinleştirici bir ses tonuyla. ''Günlerden bir gün oturmuş, Allah'ı zikretmekle meşgul Hz. Hızır'ın canını almak için yanına ölüm meleği Azrail gelmiş. Hz. Hızır durumu anlayınca hüngür hüngür ağlamaya ve çırpınmaya başlamış,'' diyerek devam etti anlatmaya. Genç adam çoktan mest olmuştu Hz. Hızır'ın sesinden.
''Bir Allah dostunun ölüm karşısında gayet metin ve soğukkanlı olmasını bekleyen Azrail 'Bu ne telaş, bu ne telaş ey Hızır, ne kadar yufka yürekliymişsin, ne bu gözyaşları, ölümden mi, yoksa dünyadan ayrılacağından mı korkuyorsun?' diye sorunca Hızır 'Hayır,' der. 'Tek korkum, öldüğümde Allah'ı biraz daha fazla zikr etmekten uzak kalışımdır çünkü ardımdan insanlar Allah'ı anarlarken, bol bol ibadet ve taatte bulunurlarken, ben bu eşsiz zevkten mahrum kalacağım. Hâlbuki ben kıyamete kadar Allah'ı anmayı ve ona gece gündüz ibadet etmeyi diliyorum,' diye bir açıklama yapmış sonrasında,'' dedi Hz. Hızır, nefesi tükenmiş gibiydi sanki. Ardından gelen iki güçlü öksürük bölmüştü aslında konuşmayı. ''Bunun üzerine Allah, Azrail'e 'Ey Azrail, Hızır'ın ruhunu alma. Bırak yaşasın çünkü o yaşamayı kendisi için değil, benim için, beni daha çok anmak için istiyor. Bırak da kıyamete kadar yeryüzünde beni ansın, bana yalvarıp yakarsın,' diye emretmiş. İşte o yüzdendir ki; Hızır yeryüzünde kıyamete kadar hayat sürecek olan tek varlıktır ve devamlı olarak Allah'ı anmakla meşguldür,'' diyerek hikâyeyi noktaladı Hz. Hızır.
''Allah cümlemizi, yüce adını yüreğinden ve dilinden düşürmeyen gerçek müminlerden eylesin...'' diye yakardı genç adam duyduğu hikâye karşısında. Bunun üzerine ''Allah-u Teâlâ senin kalp gözünü açsın,'' diye dua etti Hz. Hızır. Bu dua bereketiyle, genç adamın kalbi manevi bir güçle doldu taştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Süleyman Tapınağı
Historical Fiction*Gül Yangını'nın altıncı kitabına dahil edilecektir. "Bazı sevgiler vardır; hiç ölmez, kısa zamanda saplantı halini alır. Bu sevgi kimi zaman bir kadına, kimi zaman bir spor dalına, kimi zaman bir müzisyene bazen de bir pipoya bile olabilir. Kitapla...