Osmanlı Devleti'nin son dönemleri... Artık imparatorluk ihtişamını kaybetmişti, padişahlar neredeyse esir... Vezirler ile paşalar rüşvet yemek için birbiri ile yarışmaktaydı. Asker aldığı mağlubiyetlerden bıkmış, artık savaşlar çok uzun sürmekteydi. Dönemin padişahı ise Hz. Hızır'a takmış, her gün yalvarır olmuştu onu görmek için. Bir ümit yaşarmış işte...
Nitekim gerçekleşecek bir hayaldi bu. Hz. Hızır, Hz. Süleyman'ı yalnız bıraktıktan sonra zamanda yol aldı. Ondan yardım isteyenlere bir umut olmaktı amacı, hayallerini gerçekleştirmek. Hz. Süleyman unutulurken Hz. Hızır yaşayacaktı bu sayede. Hz. Süleyman'ı yaşatmak için gelecekte bir şeyler değiştirmesi gerekiyordu belki de, geleceği değiştir ki geçmiş değişsin... Kim bilir!
Tellallar, çarşı pazar dolaşmaktaydı aynı zamanda. Hz. Hızır ise bir köşede sinmiş onları izliyordu. ''Duyduk duymadık demeyin,'' diyerek bağırıyordu padişahın görevlileri. Sokaklarda dolaşırken sesleri dükkânları doldurmakta ve herkesin duyduğu şey aynı olmaktaydı: ''Kim bana Hızır'ı gösterirse onu armağanlara boğacağım dedi yüce hünkârımız!''
Bu gürültü ve patırtının arasında Hz. Hızır kalabalığa karıştı ve sarayın yolunu tuttu. Herkes bu iş için yanıp tutuşmakta ama kimse cesaret edememişti bir kişi dışında. Birçok oğlu uşağı olan fakir bir adam bu işe talip oldu en sonunda. Karısına ''Hanım ben padişaha Hızır'ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsaade alacağım. Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım. Kırk günün sonunda Hızır'ı bulamayacağım için benim kelle gider ama siz rahat olursunuz,'' dedi.
Adamın karısı kanaatkâr biriydi. ''Efendi biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye. Bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten,'' dedi ama adam çoktan kafaya koymuştu. Padişaha gidip Hızır'ı bulacağını söyledi. Bunun için kırk gün izin istedi. Hızır'ı bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit para aldı. Bunları evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayboldu. Kırk günün bitiminde padişahın huzuruna çıkıp her şeyi itiraf etti. ''Benim aslında Hızır'ı falan bulacağım yoktu. Ailece sıkıntı çekiyorduk. Hızır'ı bulacağım diye sizden dünyalık almak istedim,'' dedi.
Padişah buna çok kızdı. ''Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?'' diye bağırdı. Adam da her şeyi göze aldığını söyledi. Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç veziriyle görüş alış verişinde bulundu. Birinci vezire sordu: ''Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?''
''Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp çengellere asalım.'' Bu sırada peyda olan nurani bir genç, vezirin sözleri üzerine şöyle dedi: ''Küllü şeyin yerciu ila aslihi.''
Padişah ikinci vezirine sordu: ''Bu adama ne ceza verelim?'' ''Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım,'' diye yanıtladı diğer vezir. Biraz önce ansızın ortaya çıkan genç yine ''Küllü şeyin yerciu ila aslihi,'' dedi.
Padişah üçüncü vezire sordu: ''Ey vezirim sen ne dersin, beni kandıran bu adama ne ceza verelim?'' Bu vezir biraz düşündü, sakin biriydi zaten. Her şeye çabucak cevap verme gibi bir huyu yoktu. ''Padişahım bana göre, bu adamı affedin Size yakışan, sizden beklenen budur. Bu adam önemli bir suç isledi ama sanıldığı kadar da kötü biri değil. Çünkü çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar da iyi yürekli,'' diye cevap verdi vezir en sonunda, aradan uzun bir zaman geçmişti çoktan.
Nurani genç yine söze karıştı: ''Küllü şeyin yerciu ila aslihi.'' Bu defa padişah o çocuğa yöneldi ve ''Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?'' diye sordu.
Genç cevap verdi: ''Senin birinci vezirinin babası kasaptı. Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslını gösterdi. İkinci vezirin babası yorgancıydı. Yorgan yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk doldururdu. O da babasına çekti. Üçüncü vezirinin babası da vezirdi. O da soyuna çekti, büyüklüğünü gösterdi. Benim söylediğim söz 'Herkes aslına çeker!' demektir.''
Padişah şaşırdı ister istemez. Yüzündeki azamet yerini hayrete bıraktı. Tahtından doğruldu hemen, gözleri genci delicesine süzdü. Onda bir şeyler bulabilmekti amacı ama işe yaramadı. Genç gülümsedi padişahın yüzündeki merakı görünce. Kapüşonunu çıkardı önce. Sonrasında cüppeyi. Derin bir nefes aldı ve odadaki bütün mumlar sönüverdi. Rüzgâr doldurdu içeriyi, herkes kaskatı kesildi. Genç padişaha yaklaştı mağrur adımlarla ve ''Vezir istersen üçüncü veziri göstererek işte vezir, Hızır istersen kendini göstererek işte Hızır, bu adamı mahcup etmemek için sana göründüm,'' dedi büyük bir haşmetle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Süleyman Tapınağı
Fiksi Sejarah*Gül Yangını'nın altıncı kitabına dahil edilecektir. "Bazı sevgiler vardır; hiç ölmez, kısa zamanda saplantı halini alır. Bu sevgi kimi zaman bir kadına, kimi zaman bir spor dalına, kimi zaman bir müzisyene bazen de bir pipoya bile olabilir. Kitapla...