Kendisini görmek üzere yola çıkanların yapması gereken basittir doğrusu. Önce yanlarına ölü bir balık alırlar, sonrasında uygun zamanı beklerler. Eğer ölü balık canlanırsa, Hz. Hızır karşınızdadır. İnandırıcı mıydı, yoksa anlatılan bir efsaneden mi ibaretti? Sadece inanmak isteyenlere görünürdü Hz. Hızır hâlbuki.
Efsanelere kim inanırdı bilinmez ama bir kişi doğrunun peşinden gitmeye evvelden karar vermişti. Saf, temiz bir adamdı çölde yürüyen. Hazreti Hızır'ı görmek derdine düşmüştü. Ona birileri ''Mısır'ın sürekli doğusuna git, güneşin doğduğu yerlerde Hızır'ı görebilirsin,'' demişti.
O da söylenenlere inanmıştı ve o yüzden buradaydı. İstikamete doğru yürümeye başladı. Epeyce yürüdü yalnız. Bir müddet sonra birisiyle karşılaştı, yaşadığı heyecan paha biçilemezdi. Susuzluktan kuruyan boğazını temizledikten sonra adama selam verdi.
''Yolculuk nereye?'' diye sordu karşılaştığı adam. ''Ben Hızır'ı görmek istiyorum. Bu çölde doğuya gidersem görebileceğimi söylediler. Gidiyorum işte,'' diye yanıtladı diğer adam. ''Peki, Hızır'ı görünce tanıyabilecek misin?'' diye sordu kılık değiştirmiş Hz. Hızır.
Saf adam ''Vallahi, o hiç aklıma gelmedi,'' diye yakındı birden. ''Üzülme,'' diye telkin etti adam. ''Ben sana tarif edeyim: Kara kuru, seyrek sakallı, çok da uzun olmayan bir adamdır,'' dedi Hz. Hızır. ''Bu tarife uyan bir kişiyi tanıdım ben hayatımda,'' dedi adam hafif şaşırarak. Sonrasında ''Ben,'' diye ağzında geveledi kelimeyi.
''Hiç Hızır olabileceğini düşündün mü? Niye herkes Hızır yani kurtarıcı olmasın? İnsanlara yardım edebilmek için her yerde hazır olmak gerekmez mi? Her insan yardım etmeli! Sen neden Hızır olmuyorsun? Olmalısın! Şu ana kadar Hızır diye aradığınız kişi sensin! Herkes bir Hızır'dır. O da bir kuldur, sizden istenen Hızır olunmasıdır!'' dedi Hz. Hızır.
''Eyvallah'' dedi saf adam ama ''Peki sen?'' diye sormadan da edemedi. Doğruydu! Hz. Hızır kendisi olabilmiş miydi? Yardım isteyene yardım, aç kalana yemek ve açıkta kalana barınak verebilmiş miydi şu ana kadar? Zalime dur diyebilmiş miydi? Bu soruların hiçbirini yanıtlamadı Hz. Hızır ama adamın meraklı bakışlarının halen üzerinde olduğunu görünce ''Bilmiyorum,'' diye yanıtladı adamın sorusunu. ''O zaman bana niye akıl verirsin?'' diye sordu adam yeniden. Hz. Hızır şaşırdı, ona ilk kez karşı çıkıyordu birisi. Elini kaldırıp indirdi, ne diyeceğini bilemedi. En sonunda vazgeçti. ''Kula minnet eylemem,'' dedi içinden. Adama ''Güle güle,'' dedi. Adam başka bir yöne, Hz. Hızır başka bir tarafa yürümeye başladı çünkü gerçek Hızır doğru yöne gidiyor, diğeri yanlış tarafa gidiyordu.
Kara kuru seyrek sakallı adamın çok geçmeden aklı başına gelmiş, geri dönmüş ama Hz. Hızır sır olup gitmişti. Adamcağız kulağını kaşıdı ve ''Hay Allah!'' diye yakındı, işte o zaman Hz. Hızır'ı kaçırdığını anladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Süleyman Tapınağı
Historical Fiction*Gül Yangını'nın altıncı kitabına dahil edilecektir. "Bazı sevgiler vardır; hiç ölmez, kısa zamanda saplantı halini alır. Bu sevgi kimi zaman bir kadına, kimi zaman bir spor dalına, kimi zaman bir müzisyene bazen de bir pipoya bile olabilir. Kitapla...