''Lokman Hakîm, gün ortasında uyuduğu sırada kendisine bir nidâ geldi: 'Ya Lokman! Seni yeryüzüne halife, peygamber kılmamızı, insanlar arasında hak ve adâletle hükmetmeyi ister misin?'
Hazret-i Lokman dedi ki: 'Eğer Rabbim beni serbest bırakırsa, âfiyet ve sağlık isterim. Belâ ve musibetten de muhafaza etmesini dilerim. Eğer sıkıntı ve belâ da verirse, seve seve kabul ederim. Çünkü Allah-ü Teâlâ bana belâ ve musibet verirse, yardım edeceğini ve beni onlardan koruyacağını biliyorum.'
Bunun üzerine melekler: 'Niçin ya Lokman?' diye sordular. Hazret-i Lokman buyurdu ki: 'Hikmet ehlinden olmak, rütbelerin en sıkıntılısı ve en yükseklerindendir. Her tarafta mazlum kimseler olsa, âdil olursan bunlar rahat ederler ve kurtulurlar. Eğer yoldan çıkarsan Cennet yolundan ayrılırsın. Bir kimsenin dünyada fakir ve şükredici olması; zengin olup şükretmemesinden hayırlıdır. Kim ahiret üzerine dünyayı tercih ederse, dünya ona fitne olur ve ahiret üstünlüklerine kavuşamaz.'
Bu sözlerine melekler şaştılar. Hazret-i Lokman tekrar uyuyup uyandığı zaman, kendisine hikmet verildiğini anladı. Hikmetli sözler konuşmaya başladı,'' dedi karınca. Hz. Lokman'ın hikmeti elde etmesi ne kadar doğalsa, Hz. Hızır'ın zamanda yolculuk yapması pek tabi gerçekti. ''Bir tane daha anlat,'' diye yakındı peygamber, hiç bilmediği bir yolda yürürken. Tek dostu karınca kalmıştı artık. Belkıs, Asaf, Hz. Hızır, imparatorluğu ve en sonunda Kudüs Sarayı da elinden uçup gitmişti.
''Tamam,'' dedi karınca. ''Birkaç daha anı anlatıp bırakacağım,'' dedi sonrasında. Hz. Süleyman pek gönüllü olmasa da başıyla onayladı karınca kralı. ''Ondan sonra gitmekte özgürsün,'' dedi ona. Peygamber yalnız kalmak istiyordu, her şeyden kaçmak. Uzun yıllar uyumak, belki de bir daha gözlerini açmamak...
Karınca bir ısırık attı Peygamber'e. Onu hayata geri döndürmekti amacı. Dikkati üzerinde topladı ve başladı başka bir hikâye anlatmaya: ''Lokman Hakîm tek başına oturur ve uzun uzun düşünürdü. Dostları yanına gelip 'Yalnız niye oturuyorsun, toplum arasına karışıp onlarla kaynaşsan daha iyi olmaz mı?' diye sorduklarında, Lokman Hakîm de 'Yalnızlık, tefekkür için daha uygundur. Tefekkür, insanı Cennet yoluna ulaştırır,' diye cevap verdi.''
Ne kadar doğruydu anlatılan hikâyeler, yaşanan gerçekler. ''Hz. Lokman ile tanışmak isterdim,'' dedi Hz. Süleyman bilginin ışığında. Birisini tanımak çok güzeldi ama o öldükten sonra ona dair bir şeyler dinlemek paha biçilemezdi. ''Son üç,'' diye yakındı Hz. Süleyman. Karınca istemese de onayladı ve belleğinden bir hikâye seçti: ''Hazret-i Lokman Hâkim'e dediler ki: 'Bize peygamberlerden öğrendiğin ilimleri özetleyerek, nefis terbiyesine dair, en derli toplu bir nasihat verir misin?' Lokman Hakîm buyurdu ki: 'Evet, peygamberlerin ilimlerinden kendim için özetleyip dünya ve ahiret işleri üzerine kurduğum kısa bir sözü size de söyleyeyim! Sekiz şeye dikkat eden, öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle amel etmiş olur. Bunlar; dört yerde dört şeyi korumak, iki şeyi hatırdan çıkarmamak, iki şeyi de tamamen unutmaktır. Korunacak şeyler; namazda gönül, halk arasında dil, yiyip içme anında boğaz, bir kimsenin evine girilince de öteye beriye bakmamaktır. Hiç hatırdan çıkmaması gereken şeyler; Allah-ü Teâlâ'nın büyüklüğü ile ölüm hâlidir. Unutulması gereken şeyler de; bir kimseye yapılan iyilik ve kendine yapılan kötülüklerdir.''
Peygamber kalbinde bir kıpırtı hissetti. Karıncaya avcuna gelmesi için işaret yaptı. Bir şeylerden şüphelendi mi derseniz, yanılırdınız çünkü Hz. Süleyman'ın aklında başka bir şey vardı. Kimsenin onları rahatsız edemeyeceği bir yer... ''Amasia,'' diye mırıldandı. ''Peki, Ahid Sandığı nerede?'' diye sordu karınca, amacı azcık da olsa muhabbet etmekti. ''Her ihtimale karşı Kudüs sarayının dışına saklamıştım. Çok da uzak olmayan bir yerde,'' diye yanıtladı Peygamber. Haklıydı, az bir mesafe kat ettikten sonra bir koruluğa geldiler. Peygamber yere çömdü, toprağı biraz kazdı ve Ahid Sandığı'nı ortaya çıkardı. Eskimiş bir beze sarılıydı yadigâr.
''Nereye götüreceksin?'' diye sordu karınca, işte şu an meraklıydı. ''Söyleyemem,'' dedi Peygamber. Saklanabilecekleri bir yer bulmak onlar için daha önemliydi doğrusu. ''Anadolu topraklarına,'' gideceğiz dedi Peygamber Ahid Sandığı'nı sırtlarken. Karıncaya kaş göz yaptı kendisini takip etmesi için. Daha elli adım daha atmamışlardı ki ''Başka bir tane anlat,'' dedi Hz. Süleyman. ''Son iki tane,'' dedi karınca uyararak ve belleğinden başka bir darb-ı mesel çıkardı: ''Hazret-i Lokman Hâkim'e 'Terbiyeyi kimden öğrendin?' diye sordular. O da 'Terbiyesizlerden,' diye yanıtladı. 'Onların beğenilmeyen her şeyinden sakınmak suretiyle,' dedi ardından. 'Hikmeti kimden öğrendin?' diye sordular. 'Basacakları yeri görür gibi bilmeden ayağını yere koymayan âmâlardan,' diye cevap verdi.''
Anadolu toprakları ufukta gözüktü, son bir hikâye kalmıştı. Ondan sonra Hz. Süleyman karıncayı serbest bırakacak ve kendi iç dünyasına gömülecekti. ''Dur,'' dedi Peygamber. Yol ayrımı onu düşünmeye itmişti. Ahid Sandığı'nı yere koydu, olduğu yere oturdu. ''Ne oldu?'' diye sordu karınca. ''Çiftliğe hangi yolun gittiğini hatırlamıyorum,'' diye yanıtladı Hz. Süleyman. Uzunca bir süre sonra pes etti Peygamber ve karıncaya dönerek ''Nasıl olsa vaktimiz var. Son hikâyeyi anlat ve gitmekte serbestsin,'' dedi. Karıncanın mutluluğuna diyecek yoktu, olduğu yerde halkalar çizdi, küçük çığlıklar attı. Hafızasını son kez kullandı ve başladı anlatmaya: ''Bir gün Davud aleyhisselâm, Hazret-i Lokman'a 'Bir koyun boğazla ve bütün vücudunun en iyi iki parçasını getir!' dedi. O da gidip dille yürek getirdi. Bir defasında da 'En kötü kısımlarını getir!' dedi. Yine dille yürek getirdi. Sebebini sorunca: 'Dille yürek iyi olursa, bütün iyilerin iyisi olur, kötü olunca, bütün kötülerin kötüsü olur,' diye yanıtladı.''
Her şey tamamdı böylece. Tüm parçalar yerine oturmuştu. ''Demek ki insanın iyilik ve kötülüğü, dil ve kalbine bağlıymış,'' dedi Peygamber kendi kendine. Bir şeyler keşfettiği her halinden belliydi. Kendisini suçlamayı bıraktı tüm olanlar yüzünden. Rahatlama duygusu vücudunu sararken ''Gitmekte özgürsün,'' dedi karıncaya. Ayağa kalktı, hangi yoldan gideceğini biliyordu şimdi, sağa döndü. Karınca kendi yoluna giderken Hz. Süleyman ise bir çiftliğe varmıştı çoktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yangını | Süleyman Tapınağı
Historical Fiction*Gül Yangını'nın altıncı kitabına dahil edilecektir. "Bazı sevgiler vardır; hiç ölmez, kısa zamanda saplantı halini alır. Bu sevgi kimi zaman bir kadına, kimi zaman bir spor dalına, kimi zaman bir müzisyene bazen de bir pipoya bile olabilir. Kitapla...