"Osmanlılar Viyanayı neden dördüncü kez kuşatmadılar?" Tarihçinin sorusuyla başımı yukarı kaldırdım ve tavanı izlemeye başladım. Zamanın geçmeyeceğini anladığımda telefonumu çıkarttım, twittera girdim. Unf yediğimi görünce gözlerim yaşardı, soğuk havada üç çocukla kapının önüne konulmuş gibi hissettim. Iki gün tweet atmadık ama yapılır mı bu?
'Yine unf yemişiz be Sebastian.' Yazdım ve ergenliğimin bana verdiği yetkiye dayanarak yolladım.
"Berk bize nedenini söylemek ister misin?" Berkin adını duyduğumda sinsi bir gülüşle kafamı telefondan kaldırdım ve arkama döndüm. Yeni sıra arkadaşım Ediz. Berki nazik bir biçimde kovdu da. Berk bırak cevabı bilmeyi sanki Osmanlının kurulduğundan haberi yokmuş bir ifadeyle hocaya bakıyordu.
"Hocam şimdi" durdu ve bana gülme bakışlarını attı. Edebiyat sınavında dedekorkut hikayelerin özelliklerine korkutmak amacıyla yazılmıştır yazan Berkin bu sefer ne saçmalayacağını büyük bir merakla bekliyordum. "Şey, atılacak kuş kalmamış mı ki?"
Ağzımdan kaçan hunharca kahkahamla tüm sınıfın ilgisi benim üzerime kaydı. Hepsi gülmemek için kendini zor tutuyordu belli niye bana bakıyorsunuz ki. Önüme dönüp gülmemek için kendimle üçüncü dünya savaşını vermeye başladım.
"Berk evladım dersle alakan yok biliyoruz da sen kendini aşmışsın"
Berk homurdanarak özür diledi ve yerine oturdu. Gerizekalı falan ama seviyorum. Arada güldürüyor en azından.
"Evet başka kim cevap vermek ister? Eylül?" Neden ben neden modunda, acıların çocuğu olarak ayağa kalktım. Sallamasyon denemesine girmeden bilmediğimi söyleyecekken zil çaldı.
"Diğer ders devam ederiz."
"Yine bir şans havuzuna balıklama dalmış bulunmaktayım." Dedim ve keyifle yerime oturdum. Oturmak istedim. Çabaladım en azından.
"Gidiyoruz" Dedi ve beni tuttuğu gibi sınıftan çıkarttı. Nille Berke görüşürüz dedim ama duyduklarından emin değilim. Ediz kolumu bırakıp çantamı elime verdi. Daha sonra ise ellerini ceplerine sokup cool boy olarak yürümeye başladı. Hepimiz Allahın kuluyuz havan kime demedim tabiki. Sesimi çıkartmayıp arabasına kadar onu takip ettim. Arabayı çalıştırırken sonunda ses telleri görevini başarıyla yerine getirdi. "Bu akşam eve gitmeyeceksin"
"Bende ingiltere kraliçesi birinci Eylül memnun oldum" dedim. Ediz bakışlarını birkaç saniye bana çevirdi ardından tekrar yola odaklandı. O kadar derin bakıyordu ki ben böyle bir kaşığa baksam kesin bükülmüştü. "Ediz sınavın son dakikasına kadar vahiy gelmesini bekleyip bir halt olmayınca amaçsızca saçmalayan insan kılığından çık lütfen"
"Ceza vakti" dedi ve sustu. Bu ceza olayından sağ çıkamayacağım gibi görünüyor. Geleceğe ait planlarım jenga oynarken yanlış bir hamle yapmış gibi yıkıldı.
"İnsan sevgilisine böyle davranır mı hiç" dedim sitem edercesine. Edizin dudaklarında içten bir gülümse gördüğümde kalbimin hızını kontrol edemez hale geldim. Onu öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Bendeki bu haller hiç hoş değil. İçerisi fazla sıcak gelmeye başladığı için camı hafif araladım. "Sen az önce niye gülümsedin?"
"Sadece senin sevgilim olman hoşuma gitti."
Sevdiğiniz kişiyle beraberken dünyanın nüfusu ikiye iner. Bu sözü her duyduğumda dudaklarımdan alaycı bir kahkaha dökülürdü. Fakat şu an dünyanın nüfusu ikiye bile değil bire düştü. Nefesim kesilmiş sadece ona bakıyordum. İçimden gelen ani bir istekle hızlıca ona doğru yaklaştım ve dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım. Yanaklarım kızarmış, yüzümde utangaç bir gülümse olduğunun farkındaydım. Sadece Edize gerçekten aşık olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Aşık Oldun.
Chick-Lit“Adın ne?” dedi elindeki sigaranın dumanını yüzüme üflerken. “Eylül” dedim kısaca. Bu konuşmayı bitirmek ve burdan defolup gitmek istiyordum. “Eylül” diye tekrar etti beni. “Ve sende Edizsin” dedim elimle dumanı sağa sola dağıtmaya çalışırken. “Umu...