I hope it doesn't seem
Like I'm young foolish and green
Let me in for a minute
You're not my life but I want you in it
——Bir ileri, bir geri yürüyüp durduğu bu otel odasının kapısında derin bir nefes daha aldı Mark. Cesaret bulmak için arada yerinde zıplıyor, eli kapıyı açmak için havalansa bile bir türlü indiremiyordu o kolu işte. Aklına tekrar sahnedeki o agresif el selamlaması geldi, bu sefer Haechan'ı baya kızdırmış olmalıydı ama nedenini anlamıyordu.
Onu öpmeye bulduğu cesaret Haechan'ın güzelim dudaklarından geliyordu ancak sinirli bir Haechan'la konuşma cesaretini getirecek şeyler sayılıydı. Birden kapı açılıp içeriden ıslak saçları ve pijamalarıyla Ten çıktı.
"Haechan'ın yaramazlıklarından bıktığımı sanardım." dedi Ten düşünceli bir şekilde. Sonra elini Mark'ın omzuna yasladı ve devam etti. "Ama yaramaz ve gürültülü hallerini şu anki olduğu sessiz haline tercih ederim. Ne yapıyorsan yap, al gönlünü."
Mark üzgün bir ifadeyle kafasını salladığında Ten son kez omzunu pat patlayıp koridorda ilerlemeye başladı, Mark da içeriye girmek için geçerli bir cesarete sahipti şimdi. Adımları yavaş ve temkinliydi, küçük olanı pencere kenarındaki koltukta oturuyor halde bulduğunda bir süre onu izledi.
Dışarıdan yansıyan ay ışığı Haechan'ın saçlarının üzerinde geziniyor ve her zaman olduğu gibi yumuşak duruyordu saçları. Üzerinde oldukça bol beyaz bir tişört ve altında siyah şortu vardı. Bacaklarını kendisine çekmişti ve böyle yaptığında her zaman olduğundan daha minik duruyordu.
"Tüm bunların sebebi...ben miyim? Anlamıyorum, ne yaptım?"
Haechan yavaşça kafasını kaldırdı ve kabullenmiş bir acıyla Mark'a baktı, Mark nefret etti bu ifadeden. Her hücresiyle hem de.
"Sorun değil Mork Lee, anlıyorum."
Mark ona yaklaşıp diğer sandalyeyi karşısına çekti ve tam karşısına oturdu. Cam pencerelerden yansıyan ay ışığı dışında iki abajur yanıyor ve ortamdaki loşluğa sebep oluyordu. "Anladığın ne? Delirtme beni Hyuck."
Haechan Mark'ın gözlerinin içine baktı, dudakları titriyordu.
"Beni asla sevmeyeceksin. Beni öperken bile beni sevmeyeceksin değil mi?"
Mark'ın gözleri kocaman oldu şimdi, pekala, bunu kesinlikle beklemiyordu. Nerden çıkmıştı bu şimdi? Bir an konuşamadı, Haechan o kadar emindi ki kendisinin onu sevmediğinden, ne dese işe yaramayacak gibi hissetti bir an.
"Böyle düşünmeni sağlayan ne? Mantıklı mı sence, seni nasıl sevmem?"
Mark uzanıp Haechan'ın elini kavradı, parmakları iç içe geçmişken bir süre parmaklarının birleşimini izlediler.
"Diğerleriyle izliyorum seni. Onlarlayken nasıl da rahat olmanı, onlarla gülmeni ve temaslarda rahat olmanı. Ama konu bensem, benim sevgimi kabul etmiyorsun."
Haechan onun için ne kadar zor olsa da önce elini Mark'ın elinden çekti, sonra da bakışlarını üzerinden. Onu unutmaya bir yerden başlamalıydı değil mi? "Ben de rahat bırakacağım seni işte. Sevgimi kabul edecek biri illa ki karşıma çıkacaktır bir gün. Her ne kadar hiçkimseyi seni sevdiğim kadar sevemeyecek olsam da en azından ikimiz için de en iy—"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friends // nomin
Fanfiction"İdare edebildiğimi sanıyordum Jaemin'ah. Artık alıştığımı, üstesinden kalkabildiğimi sanıyordum. Kendime defalarca bunun en yakın arkadaşa olan bir sevgi olduğunu söyledim, ancak neden her arkadaşız dediğimizde kalbim beni reddediyordu?" ☀️ Arkada...