And what the hell were we?
Tell me we weren't just friends
This doesn't make much sense
No
But I'm not hurt, I'm tense
——Karanlık büyük evin üzerine çöktüğünde yatma zamanlarının ne zaman geldiğini anlamazdı genelde Ten. Gün içerisinde üyelerle öyle çok eğlenirdi ki, zaman anında geçiyor ve bitiyormuş gibi hissederdi.
Bugün hariç.
Çünkü öyle ya bugünden nefret etmiş, gün bir türlü bitmiyor gibi hissetmişti. En çok yanında olmak istediğin insandan kaçtığında hiçbir şey eğlenceli veya güzel gelmiyordu, sabah kahvaltı sırasında o kısacık anda bakışlarında bir şeyler yakalamak istemişti ama olmamıştı, gördüğü tek şey gizlenmiş hisler ve kaçışan hüzündü.
Pijamalarıyla kaldıkları odaya girdi, diğer herkesin uyumasını beklemişti o yüzden sonunda rahatça yüzünü izleyebilirdi uyurken. Gözleri kendisine bakmıyorken daha kolaydı suratını izlemek, çünkü o zaman istese de kendisini göremeyeceğini biliyordu. Ancak beklediğinin aksine odaya girdiğinde Taeyong'u uyanık buldu. Yatağında oturmak yerine pencere kenarında durmuş, dışarıyı izliyor ve parmaklarının pencere önündeki tahta zeminde ritim tutmasına izin veriyordu.
"Neden bu kadar geç geldin?" diye sordu ciddi bir ses tonuyla. Aralarındaki gerginlik elle tutulabilecek kadar belirgindi sanki. Ten ona bakmamaya çalışarak yatağına yöneldi.
"Uykum yoktu hyung."
Tam yatağa oturacakken kolundan kavrayan elin sıkı tutuşuyla duraksadı, Taeyong bu sırada onu kendisine çevirmiş ve böylece gözleri buluşmuştu. Ten Taeyong'un suratı böylesine ciddiyken ona bakmak konusunda sorun yaşardı hep, kendisi dünyanın en rahat eşcinseliydi belki ama konu Taeyong olunca onun bile yakışıklılığı ve bakışlarından dolayı gerildiği anlar oluyordu.
"Seni üzecek bir şey mi yaptım?" dedi Taeyong derin ses tonuyla.
Ten yutkundu, bir veya birkaç kez yutkundu hem de. Bu hiç kolay değildi, ondan uzak olmak istemiyordu. Taeyong onu böylesine önemserken hem de. Ama işte, anlamalıydı. Çünkü Taeyong herkesi çok önemserdi, lider ruhluydu, kendisinden büyüklerle bile ilgilenirdi. Onun için bir kardeş mi yoksa daha fazlası mı anlaması gerekiyordu, sonunda üzülecek miydi yoksa sevinecek miydi?
"Hiçbir şey yapmadın hyung," dedi ve kolunu Taeyong'un omzuna yaslayıp pat patladı. Kendi ateşler içinde yanıyordu ama karşısındaki adamı sakinleştirmek için her şeyi yapardı. "Sadece, artık seni sıkmayacağım. Bıktırmayacağım da. Her zaman garip ve sapık olduğumu düşünüyor herkes biliyorum, daha düzgün duracağım işte."
Taeyong beklenmedik sözleriyle şok olmuş bir halde bakakaldı Ten'e. Kendisini sorguluyordu şimdi, ne olmuştu, ne yapmıştı da Ten böyle düşünmüştü? Kalbine bir ağırlık oturdu sanki, nefret etti bu histen. "Kimse öyle düş—"
"Bunun hakkında konuşmasak? Uyumak istiyorum."
Taeyong yutkunurken kafasını salladı. Ten'in elini çekmesiyle omzundaki sıcaklık kayboldu, kalbindeki de.
Dakikalar sonra ikisi de yatağında uzanmış bir halde yatıyordu, tek fark bu sefer ilk uyuyan Ten, saatlerce suratını kalbindeki acıyla izleyen Taeyong olmuştu ve kendisine bile açıklayamıyordu sebebini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friends // nomin
Fanfic"İdare edebildiğimi sanıyordum Jaemin'ah. Artık alıştığımı, üstesinden kalkabildiğimi sanıyordum. Kendime defalarca bunun en yakın arkadaşa olan bir sevgi olduğunu söyledim, ancak neden her arkadaşız dediğimizde kalbim beni reddediyordu?" ☀️ Arkada...