Jimin tek kelime etmeden yere bakarak yürürken Jungkook'un onu izlediğini biliyordu. Jungkook ise,Jimin'in doğru bildiği üzere gözünü kırpmadan Jimin'in yan profilini izliyordu.
Nasıl affettireceğini bilmemek çok berbat hissettiriyordu. Jimin'i anladığını düşündü. İntihar etmeye kalkışmasını, aylarca, yıllarca ağlamasını, kendini affettirme çabalarını, hepsini tek tek anlıyordu.
Jimin ise hala kendine kızıyordu. O gün hiç yaşanmamış olsaydı belki şu anda aynı yatakta birbirlerine sımsıkı sarılarak uyuyor olacaklardı. Niye olamıyorlardı? Her şey gerçekten de Jimin'in suçu muydu?
Daha fazla sessizlik istemiyordu. Jungkook'un ona doğruları söylemesini istiyordu çünkü affetmeye hazırdı. Kendisi her şeyin başından beri Jungkook'un ne olursa olsun affetmeye hazırdı. "Anlatmak ister misin?" Dedi başını büyüğe doğru çevirirken.
Jungkook ona dönen bakışlarla utanarak gözlerini kırpıştırdı ve başını yere eğdi. Ona bakmaya hakkı var mıydı? Bir süre gözlerini yerden çekmeyerek Jimin'in cevabını almış olmasını umdu. Küçük olan anlamış olacaktı ki, o da başını sallayarak önüne döndü.
"Anlatmak istediğin zaman anlatırsın o zaman. Ben seni affetmeye hazırım çünkü. Benim seni öldürdüğümden beter edemezsin değil mi?"
Jungkook bu sözlerle içindeki pişmanlık duygusunun kendini daha da yükselttiğini hissetti. Terleyen ensesini tutarak başını geriye attı ve gözlerini kapattı. Jimin'in özür dileyeceği günün geleceğini tahmin etse yapmazdı. O hep Jimin'e hesap soracağını, affetmesi gereken kişinin o olduğunu düşünerek hareket etmişti.
Ağzını araladı. Anlatacaktı. Ne olacaksa olup bitmesini ve artık Jimin'i hep mutlu göreceği zamanları bulmayı istiyordu. "Anlatırsam beni affetmezsin."
"Ben ve seni affetmemek mi? Sensiz ne kadar dayanabilirim sanıyorsun? Sen karşımdayken senden ne kadar uzak durabilirim sanıyorsun?"
Jungkook kurumuş ve beyazlaşmış dudaklarını yaladı. "Hiç hafızamı kaybetmediğimi söylesem bile mi dayanamazsın bensiz?"
***
"Söylememeliydim, Namjoon. Ona söylememeliydim." Gözlerinden akan yaşlar ara vermeden gelmeye devam ederken arkadaşının sırtını sıvazladı Namjoon."Jimin'i tanıyorsam yarın ağlayarak yanına gelir Jungkook, canını sıkma."
Jungkook ellerini kapattığı yüzünden çekerken gözlerini büyüterek Namjoon'a baktı. "Canımı sıkmayayım mı? Sen ciddi misin Namjoon?! O, ben öldü sanarken, ben hafızamı kaybettim sanarken canından olacaktı, şimdi ben canımı sıkmayayım mı?! Sen dışında herkese yalan söyledim, Chaeyoung bile bilmiyor hafızamı kaybetmediğimi Namjoon! Şimdi Jimin kendini o kadar yıprattığı için pişman olacak, benim için yaptıklarından pişman olacak, beni sevdiği için pişman olacak. Kendisi ağlamaktan gözlerini açamazken benim onun bu hallerde olduğunu bildiğimi öğrendiğinde başka ne yapabilir sence?!"
"Bak, haklısın, yaptığın affedilemez ama-"
"Kendisi hafızasını kaybetmiş rolü yapsaydı benim gibi, gözümden düşen ilk yaşı gördüğü gibi koşarak yanıma gelir, buradayım, Kookie, yanındayım, ağlama, dayanamam ben, derdi. Ben ise sanki çok iyi bir şey yapıyormuş gibi, zafer kazanmış gibi, sevdiğim insanı yerle bir etmenin sevincini yaşıyordum, bu çok korkunç Namjoon."
Namjoon da bakışlarını duvara sabitlemiş, karşısındaki duvarı izleyerek arkadaşını dinliyordu. Haklıydı, yaptığı korkunç bir şeydi. Jimin'in küçük ve henüz bilmediği çok şeyin olduğu bir zamanda, nasıl bir his olduğunu bilmediği öpücüğü başkasıyla tattı diye yapılanlar çok fazlaydı.
"Haklıyım, öyle değil mi Namjoon, ona çok çektirdim."
Namjoon hafifçe başını salladı. "Haklısın Jungkook, ona gerektirdiğinden de çok çektirdin."
***
Hoseok'un dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrılmaya başlarken Taehyung uzanarak iki küçük öpücük daha bıraktı sevgilisinin dudaklarına. "Ay Hoseok seni böyle öpmek de ayrı bir zevk veriyormuş." Dedi bir öpücük daha bırakmadan önce.Hoseok en sonunda geriye çekilerek küçük bir kahkaha atınca Taehyung da gülümsedi. Taehyung'un aşırı ısrarlarına karşılık para ödemeden çıkmak üzere bir kafeye daha girmişlerdi. Taehyung bu sefer çok şey istememişti. Fakat istedikleri kaçanı kovalamaya yetecek kadardı.
Masadaki birleşik ellerine bakarak geri sevgilisine döndü Hoseok. "Kalkalım mı artık? Bence deniz kenarında uzun bir yürüyüş yapmazsak yarın pantolona sığmayacaksın."
Taehyung bu denilene gülerek başını salladı. Hoseok'a doğru eğilerek fısıldadı. "Kaçmaya hazır mısın?"
***
Jungkook'un dediğiyle Jimin az önce de Yun'ın söylediklerine karşı yaptığı gibi birkaç adım geriledi ve elini büyüğün elinden ayırdı. Gözleri sonuna kadar açılmıştı, dudakları sanki hareket edemeyecekmiş gibi aralanmıştı. Gözüne dolan yaşlar karşısındaki dolu gözleri görmesini zorlaştırırken alt dudağını dişledi."Nasıl yani?" Dedi saçlarını yolmak istercesine çekiştiren Jungkook'a. "Anlamadım Jungkook, ne demeye çalışıyorsun?"
"Çok özür dilerim Jimin çok abarttığını biliyorum, ama lütfen, lütfen affet beni, ne yapacağımı şaşırır hale gelmiştim yoksa-" Jimin'in bakışları onu bir daha sustururken gözlerinden düşen iki yaşa lanet etti. Jimin'in bu yaşlara kıyamayacağını biliyordu, o yüzden ağlamak istemiyordu. Jimin'in, herkesin önünde olduğu gibi Jungkook'un önünde de güçlü durmasını istiyordu.
Jimin de biliyordu damla damla süzülen yaşlara kıyamayacağını, peki Jungkook niye onun yaşlarına kıymıştı? Niye o ağlarken Jungkook bir şey yapmamıştı? Niye yanına gelip her şeyin geçtiğini söyleyerek saçlarını öpmemişti küçüğünün? Niye acı çekmesinden zevk almıştı?
Tüm bu cevap arayan soruları sormak yerine yalnızca kıpırdamadan ona pişmanlıkla bakan büyüğüne baktı. Gözyaşları çoktan gözlerini terk etmeye başlamıştı. Ama kendininkilere dokunmuyordu. O yaşları Jungkook'un silmesini istiyordu.
"Ağlamaktan yoruldum, Jungkook. Ağlamamın sebebinin sürekli sen olmandan yoruldum."
****
Her şey iyiye gidiyorken yine berbat ettim değil mi? Ama inanın bana, herhangi bir olay olmazsa hikayeyi devam ettiremiyorum.Yani hikaye artık iyi yolda gitmeye başlamışsa benim için hikayenin sonuna doğru yol alıyoruz demektir. O yüzden affedin beni ^^
Hepinizi Namjin selcası kadar seviyorum, Bangtan'la kalın~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
spring day +jikook
Fanfiction↬tamamlandı↫ //catmin 2. kitap// ××× Jungkook hemen yanında uykuya daldığında onu izliyordu küçük olan. Güzel şeyler yaşamışlardı. Kötü şeyler yaşamışlardı. Kavga etmişlerdi. Barışmışlardı. Affetmişlerdi. Ağlamışlardı. Özleyecekti. Kesinlikle...