"Jimin," kulağının dibinde hissettiği fısıltıyla karışık ses ile gözlerini daha sıkı kapattı. "Bebeğim," Jimin huysuzca arkasını dönerek tatlı uykusuna devam etmeye çalıştı. "Jimin uyanman lazım artık güzelim."
Gözlerini açmamakta ısrarcı haliyle elini geriye doğru savurdu. "Rahat bırak beni," mırıldanarak yastığına sarıldı.
"Kendini taşıttırmak istemiyorsan uyanmalısın bence."
"Ya gitsene başımdan," Ne dediği zorla anlaşılırken konuşmuştu.
Jungkook hafifçe gülümseyerek Jimin'in yanına eğildi. Çene kemiğinin biraz üstüne dudaklarını bastırınca Jimin de tebessüm etti. Sabahın körü de olsa her gün bu şekilde uyandırılmak hoşuna giderdi.
Jungkook Jimin'in elini kendi elleri arasına aldı. Boynunu da koklayarak öpünce Jimin yüzündeki tebessümü bozmadan Jungkook'a döndü.
"Sabahın köründe ne işin var ayakta Tanrı aşkına?" suratı tekrar asılınca Jungkook gözlerini büyüttü.
"Ne demek sabahın körü! Saat 11 oldu sabahın körü mü kaldı?"
"Ya of Jungkook ne güzel uyuyordum işte yanıma gelip sadece uzansan ve bana sarılsan olmaz mıydı?"
"Nasıl sarıldığımı bilemezsin. Kollarım arasında kayboldun, kokunu içime çektim doymadan, uyurken seni izledim, ve sen fark etmedin bile."
Jimin genişçe sırıtırken Jungkook da güldü. Ardından Jimin'i tuttuğu elinden çekerek kaldırdı.
"Yüzünü yıka, üstünü değiştir küpe kolye ne takıyorsan tak ama fazla gecikme ve insanların dikkatini senin üstüne toplamalarını sağlayacak kadar güzel olmaya çalışma, olur mu?"
Art arda sıralanan cümlelerin hepsini başıyla onayladı. Jungkook onu elinden tutarak banyoya kadar götürdü. Lavabonun önüne getirdiğinde Jimin birkaç saniye aynayla bakışınca suyu açarak Jimin'in yüzünü kendisi yıkadı.
Yüzüne çarpan soğuk suyun etkisiyle Jimin gözlerini sonuna kadar açarak geri çekildi. Jungkook onun bu haline gülerken kendisi koluyla yüzünü siliyordu.
"Özür dilerim, bu kadar tepki vereceğini düşünmezdim." havluyu alıp nazikçe Jimin'in yüzünü silerken Jimin de gülümsemişti.
"Nereye gidiyoruz anlamadım ki. İnsanların dikkatini niye çekiyormuşum ki hem?"
"Sabah yürüyüşlerini sever misin?"
"Saçmalama tabii ki hayır! En nefret ettiğim şey sabah yürüyüşleri! Daha yeni uyanmışsın gözünü açmadan nereye gidiyorsun yürüyüş sabah olmaz."
Jungkook Jimin'in elini bırakmadan odaya girdiğinde tek kaşını kaldırdı. "Sevgilinle olsa bile mi sevmezsin yani?"
"Bak o biraz şey... Deniz kenarı olursa neden olmasın?" kulakları sevinçle yukarı kalkarken kuyruğu da sakince sallanıyordu.
Jungkook gülerek Jimin'i dolaba doğru sürükledi. "Kıyafetlerini seç ben dışarıda bekliyorum seni."
Jimin başıyla onaylayıp dolabın kapağını açtı ve beyaz bir askılı ile yırtık bir kot seçerek giydi. Gözünün altına kalem çekmek için aynanın karşısına geçti. Saçlarıyla pek uğraşmadan halka küpelerden iki tanesini sağ kulağına taktı.
Hazır olduğunu düşündüğünde odadan çıkarak salona girdi. "Jungkook ben hazırım, hadi artık gidelim."
Jungkook başını telefondan kaldırıp Jimin'i süzdü biraz. "Fazla güzel olmuşsun, ben böyle çıkmam. İnsanlar sana ciğer görmüş kedi gibi bakarken ben ot gibi yanında mı dikileceğim? Hayatta olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
spring day +jikook
Fanfiction↬tamamlandı↫ //catmin 2. kitap// ××× Jungkook hemen yanında uykuya daldığında onu izliyordu küçük olan. Güzel şeyler yaşamışlardı. Kötü şeyler yaşamışlardı. Kavga etmişlerdi. Barışmışlardı. Affetmişlerdi. Ağlamışlardı. Özleyecekti. Kesinlikle...