Mesaj atmamın üzerine hafta sonuna girmemiz tam olarak istediğim şeydi, birkaç gün onu görmeyecek olmak yaralı kalbimi iyi hissettirebilirdi.
Yalan, daha fazla kanatmaktan başka bir işe yaramayacaktı.
Ondan gelen acıya alışmıştı bu bünye, mesajlarımın üzerine cevap vermemesi çok acıtmamıştı.
"Sana bir şey itiraf edeyim mi?" Mutfak masasında karşımda oturan İpek elindeki muzu doğrarken konuşmuştu. Sabah kahvaltıdan sonra İpeklere gelmiştim, bugün için güzel bir ders çalışma programı hazırlamıştık. Şimdi ise moladaydık, mutfakta bir şeyler atıştırıyorduk.
Cevap vermek yerine başımı salladım ama muzu doğradığından bana bakmadığını fark edip, "Et." diye mırıldandım.
Sıkıntılı bir nefes çekti derin bir şekilde. "Artık Kerem'le seni shiplemiyorum galiba." Gülerek gözlerini bana çevirdi. "Sana kötü gelmesinden çok iyi geldiği zamanları bildiğimden bunca zaman hep beraber olmanızı istedim ama artık kötü geldiği kısımları görmezden gelemiyorum." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Sadece son olaydan bahsetmiyorum, hatta bu olayda Kerem'in bir suçu olmadığını; Burcu'nun bir planı olduğunu düşünüyorum ama seni son birkaç ayda üzmekten öte geçti Başak."
"Şuna kısaca öldürüyor desene." diye güldüm, gülüşüm pek de samimi olmamıştı. İpek de bunun farkına varmıştı.
"Salak, gülüyor bir de." Muzların üzerine elmaları doğramaya başladığında ben de sıkıntılı bir nefes çektim. "Beni sinir etmeyi bırak da git şu tezgahın üzerindeki portakalı ver."
Ayağa kalkıp tezgahtaki portakalı aldım ve İpek'e uzattım. Annesinin komşuya gitmiş olması, evde tek olmamızı sağlamıştı. Aklıma gelen şeyle güldüm. "Bank olayını hatırlıyor musun?"
"Unutur muyum?" diyerek başını tekrar bana çevirdi. Elindeki bıçağı portakala saplayarak elini havaya yumruk yapar gibi kaldırarak güldü. "Efsaneler unutulmaz."
Yaptığı harekete gülerken belki de akla düşünce güldürecek tek anımızı düşündüm.
Prova yapmamız gerekiyordu, prova yapmamız gerekiyordu... Prova yapmamız gerekiyordu!
Tiyatro kulübünden sorumlu olan hocamız öğle arasında rollerimize karşılıklı çalışmamızı, okul çıkışında birbirimize uyumlu olup olmadığımızı görmek istediğini söylemişti. Uyumlu görürse başroller bizimdi, eğer uyumlu olursak hoşlandığım çocuğa yaklaşma fırsatım olacaktı.
Zil çalmıştı ve benim tek bildiğim onunla bahçede buluşacağımdı. Hocanın sabahki konuşmasından sonra benimle kurduğu tek diyalog onu bahçede beklememdi. Şansımıza ders esnasında yağmur yağmış olsa da şu anda yağmıyordu fakat bütün bahçeyi ıslatmıştı bile.
Bugün ilk kez gerçek anlamda konuşacaktık.
Kürsünün önünde beklerken kapıdan çıktığını gördüm. "Geliyor, geliyor, geliyor..." diye mırıldanarak elimdeki senaryo kağıdını sıktım. Bahçeye çıktığında gözlerini birkaç saniye etrafta gezdirdi fakat kısa sürede beni gördü. Gülümseyerek yanıma geldiğinde ben de sakin olmaya çalışarak onu bekledim.
"Selam." diyerek gülümsemesini devam ettirdi, ben de başımı sallayarak selam verdim. Yavaş ritimlerle arka bahçeye yürümeye başladığımızda elimdeki kağıdı sıkmaya devam ediyordum, daha onu göreli iki gün olmasına rağmen bu şeyleri hissetmem hiç de yanlış hissettirmiyordu.
Yürümeye devam ederken ara sıra heyecandan önüme çıkan su topluluğuna basmıştım, arka bahçeye geldiğimizde sadece birkaç öğrencinin olması beni biraz olsun rahatlatmıştı.
Gözlerimi etrafta gezdirdim, okulun bahçesinde oldukça fazla bank vardı ve neredeyse hepsi ıslanmıştı. Fakat sınıftaki birkaç kızın konuşması aklıma gelince birkaç saniye durakladım, elimi de göstermek için kullanırken konuşmuştum.
"Biliyor musun? Şu bank ıslanmıyormuş."
"Rezillik yemin ederim." derken başımı iki yana sallayarak düşüncelerimi aklımdan uzaklaştırmaya çalıştım.
"Rezillik falan değil," diyerek meyvelerin üzerine çikolata sosunu döken İpek'e gözlerimi çevirdim. "Seneler sonra hatırlayıp güldüğümüz bir anı işte, rezilliğine yanmak yerine değerini bil."
"Aman, neyse." dedim, konuyu değiştirmek istiyordum. Ders çalışmadığımız zamanlardaki konuşmalarımızın başrolünün Kerem olmasını istemiyordum.
İpek masadaki bir çatalı bana uzattıktan sonra tabağı ikimizin ortasına ittirdi, çatalını bir elmaya batırırken sol eline de telefonunu almıştı. Ben de aynı şekilde ağzıma bir meyve atarken telefonla takılmak yerine tabağı izlemekle yetinmiştim.
"Başak."
İpek'in birden gözlerini bana çevirip seslenmesiyle ben de ona döndüm. Bu aralar sıkça dalıp uzaklara gidiyordum.
Kaşlarımı çatarak cevabımı sessizce yüzümle verdiğimde telefonun ekranını bana çevirdi.
"Eren kendi hesabına atmış bu fotoğrafı. Altındaki açıklamayı oku."
Telefonunun ekranına gözlerimi çevirdim, fotoğrafı gördüğümde yüzünü görmememe rağmen kalbimdeki çiçeklerin meyve verdiğini hissetmiş gibiydim.
eren.kurtulus Biri bu çocuğa artık depresyondan çıkması gerektiğini söylesin, geldiğimizden beri aynı şekilde oturuyor ve konuşmuyor aq
"Sizi shiplemeyen ölsün!" diye bağıran İpek telefonu kendisine çekip önce fotoğrafa, sonra da bana baktı. Bir elini kalbine koyarken gözleri benimle telefonu arasında gidip geliyordu. "Sizi shiplemekten nasıl vazgeçerim ben?"
Ya şu bank olayı vallahi gerçekte komik bir olaydı ama buraya yansıtamadım oajswpskaiğqskwpksq Onu ben söyledikten sonraki bakışlarını unutamam, TAM BİR REZİLLİK SOWJDOELSQÜSLW
BU BÖLÜM SAÇMA ÖTESİ OLDU, ÖZÜR DİLERİM GERÇEKTEN. AKLIMDA BAŞKA BİR ŞEY VARDI FAKAT ONU YAZSAYDIM HİKAYEYİ BİR-İKİ BÖLÜME BİTİRMEK ZORUNDA KALIRDIM😪
GEÇİŞ BÖLÜMÜ OLARAK DÜŞÜNÜN BUNU, YARIN-ÖBÜR GÜN GİBİ FALAN DA YB ATARIM İNŞ YAZABİLİRSEM, ÖPÜLDÜNÜZ👅
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlat Ona | texting
القصة القصيرةUmut yoktu, sevdiğim. Bu hikâyede kendini feda eden karakter bendim; ruhen de, bedenen de. Umut yoktu; hislerim için de, yaşamam için de. 0531...: Sen... 0531...: Sen benim kimseyle paylaşamadığım, kalbimin kırık bir yerinde sakladığım şarkısın. 053...