Hastane çıkışından sonra boş boş arabada oturduğum anlardan birisindeydim. Annem arabayı kullanıyordu ve arabada şarkı açmasını bile istememiştim.
Artık kendimi teselli bile edemiyordum.
"Başak, okula gitmek istediğine emin misin? Devamsızlık hakkın var, bugün evde dinlenebilirsin."
"Evet, anne." dedim. "Alıştığım bir şey zaten, her kontrolümden sonra okula gitmeyeceksem ooo..."
Gözlerini kısa süre üzerimde gezdirip tekrar yola döndü. "Sen bilirsin kızım."
Bu seferkinin kontrolden fazlası olduğunun farkındaydım. Onu da üzüyordum, onları da benimle beraber yok ediyordum bu hayattan... Elimde değildi, bunun için yapabileceğim bir şey yoktu.
Okul bahçe kapısının önünde durduğumuzda arabada kısa bir sessizlik hakim olmuştu.
"İlk dersin bitmesine beş dakika kalmış, ben yavaştan kaçayım." Gülümseyerek anneme yaklaştım ve iki yanağına da öpücük kondurdum. Kısa bir sarılışın ardından ellerini sırtımdan çektiğini gülerek sordu. "Akşama ne yemek istersiniz küçük hanım?"
"Mantıya hayır demem aslında." diyerek gülmesine katıldım. Bu cevabı vereceğimi biliyordu.
"İyi dersler kuzum."
Elimle asker selamı verdikten sonra arka koltuktan çantamı aldım ve arabadan indim. Annemin gitmesini izledikten sonra bahçeden girdiğimde ağır adımlarla okula girdim. Öğretmenler girişinin önünden geçerken içerideki birkaç hocaya selam vermiştim. "Başak!"
İçerideki biyoloji hocamın bağırmasıyla attığım birkaç adımı geri adımladım. Aysun Hoca kapıya geldikten sonra öğretmenler odasından çıktı ve kapıyı kapattı. "Kontrolden mi?"
Sadece başımı sallayıp gülümsedim. Alışmışlardı artık onlar da. "Nasılsın peki?"
"İyiyim hocam," diyerek güldüm. "Bomba gibiyim."
"Öyle olsun bakalım." dedi. "Bu merdivenlerden çıkma, müfettişler gelmiş. Ders vakti oradan geçmeyin birkaç saat."
"Tamamdır hocam." diyerek gülümsedim ve diğer merdivenlere yürümeye başladım. Binanın iki girişi vardı; biri öğrenci, biri yönetici girişiydi. Fakat biz de yönetici, yani bir nevi öğretmenler için olan girişi de kullanıyorduk.
Merdivenlere geldiğimde çıkmaya başladım. İkinci kata geldiğimde merdiven korkuluğuna tutunarak sağa dönmüştüm ki gördüğüm görüntü kanımın donmasına neden olabilirdi.
Bu gerçek olamazdı. İmkansızdı. 9. sınıfta vazgeçtiğini söylemişti. Bana sevmediğini söylemişti.
Saniyesinde kendini gösterebilen nefes darlığımı belli etmeden merdivenlerde oturan Kerem ve Burcu'nun yanından geçtim. Burcu'yla göz göze gelmem ve beni görünce gülümsemesi...
İnanamıyordum! Üçüncü kata gelerek koşarak lavaboya girdim ve çantamı oturağa bıraktığım gibi hızlı olan nefes alışverişimi sakinleştirmeye çalıştım. Sağ elim kalbimin üzerine gittiğinde aynaya bakarak fısıldadım. "Dayanmalısın, bu acıya dayanmalısın... Sen nelerle savaştın, bu ne ki?" Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında bu sefer sol elimi de kalbime koyarak aynadan ellerime baktım. "Dayanacaksın! O kıza inat yaşayacaksın!"
Burcu'nun beni görünce samimilikten uzak olan gülümsemesi gözümün önünden gitmiyordu. Ders vakti kocaman okulda yalnızca onların koridorda oluşu ve merdivenlerde oturup sohbet etmeleri...
Kerem de beni üzmek istemezdi, biliyordum. Onu seven, ona en değer verdiği şarkıyı yazan ve onunla bir süredir konuşan o kızın yanlarından geçeceğini tahmin edemezdi. Amacı o kızı üzmek olmazdı.
Ama üzmüştü.
Arkasında yıkık bir kız bırakmıştı. İstemeden bile olsa.
En sevimli erkek karakterimi de birazcık şerefsiz yazma potansiyeline sahibim... Artık Kerem'in bir bildiği vardır diye de savunamam çocuğu:'(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlat Ona | texting
Short StoryUmut yoktu, sevdiğim. Bu hikâyede kendini feda eden karakter bendim; ruhen de, bedenen de. Umut yoktu; hislerim için de, yaşamam için de. 0531...: Sen... 0531...: Sen benim kimseyle paylaşamadığım, kalbimin kırık bir yerinde sakladığım şarkısın. 053...