bā 八

1.3K 87 18
                                    

"It's cold, i felt it in my soul."

Jorge Mendez - Cold

Jackson koltuğa kıvrılmış uyuyordu. Ben ise camın önünde dışarıda yağan karı izliyordum. Soğuktu, çok soğuk. Yine de onun benim evimde ve benim koltuğumda olduğunu bilmek ruhumu ısıtıyordu. Soğuğu hissetmiş ruhum, şimdi sıcağı kucaklıyordu.

Hiç konuşmamıştık. Çince bildiğimi bilmiyordu ve söylemek istediği her şeyi Çince söylüyordu. Bunun için, bildiğimi ona belli etmemeye karar vermiştim. Camın kenarındaki minderli kısıma oturmuş onu izlerken dudaklarımda beliren gülümsemenin, gözlerimi işgal eden yaşlarla arasındaki tezat canımı yakıyordu.

Mutlu hissetmiyordum.

Ne olursa olsun, hiç mutlu hissedemeyecek miydim?

Başımı önüme eğip derin ama sessiz bir nefes aldım. Onu uyandırmak en son istediğim şeylerden biriydi. Bu sırada çalışma masamın üstünde duran kağıt ve kalem dikkatimi çekti.

Yapmalı mıydım?

Uzun zamandır çizmemiştim, yapabilir miydim?

O uyurken uzun uzun onu izledim. Televizyonun yanında duran saatin kırmızı ışığı, sayılara vurduğunda saat gece 03.45'di. Sabaha daha vardı ve benim uykum yoktu. Ses çıkarmamaya dikkat ederek çalışma masama yürüdüm, masaya oturup loş masa lambasını açtım ve kağıdı önüme aldım.

Onu ilk gördüğüm anı, bana bakışlarını çizmeye başladım. Sanki o an tutulmuştum ona. Sanki o an, kalbime gelmişti bakışlarındaki iğneler. Acıtmamıştı, uyuşturmuştu kalbimin yaralarını. Akan yaşları umursamadım, buğulanan görüşümü temizlemek için her göz kırpışımda kağıda sıçrayan damlaları umursamadım. Hıçkırmamak için elimin tersini bastırdığım dudaklarımın sızısını umursamadım.

Sadece çizdim.

Bir insana bu kadar büyük sevgi besleyebileceğimi hiç düşünmemiştim. Ben Yugyeom'u sevdiğimi zannetmiştim. Ben sadece sevgi fikrini sevmiştim belki de. Hayatımda ilk defa gerçek sevgiyi hissettiğimi o an anlamıştım. İliklerime kadar sevgiyle doluyordum sanki. Daha tam tanımadığım bir adama aşıktım şimdi. Bana acıma ve şefkat duygularından başka bir duygu beslemeyecek bir adama aşıktım işte.

Kalemi daha sert bastırdım. Alttaki kağıtlara bulaştı kalemin ucundan dökülen yüzünün izi. Acıyordu ama sarıyordu da acılarımı. Kanıyordu ama öpüyordu kanayan yerlerimden. O farkında olmadan öldürürken iyileştiriyordu beni. Onun yüzünden acıyan her an onun yüzüyle iyileşiyordu kalbim. Onun düşüncesiyle sancıyan ruhum onun sesiyle duruluyordu şimdi.

Acım oyken, huzurum da oydu işte.

Kaç saat uğraştım bilmiyordum. Çizmiş, çizmiş, çizmiştim. Düzinelerce anı çizdim tek tek. En son ise karşımda uyuyan halini resmetmeye başlamıştım şimdi. Karnıma saplanan ağrıyı umursamadım. Titreyen ellerimi umursamadım ve çizdim saatlerce. Güneş ışığı hüzmelerini odaya doldururken de çizdim, gölge üzerimize düştüğünde de. Güneşi sevmezdim ama onun yüzüne dokunan her bir ışık tanesine aşık olmuştum şimdi.

Çok güzeldi.

Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi belki de.

Güzelliğine ağladığınız insanlar oldu mu hiç? Benim oldu. İlk defa hemde. Ona bakarken parladı ruhum, taştı bedenimden. Sadece acı hissettiğim geçmişim bile silindi zihnimden, kalbimden. Tek hissettiğim güzelliğiydi, o bakışları.

Saturn | Jackson Wang Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin