shí qī 十七

1K 59 57
                                    

"You are you are, my favorite medicine.
You are you are, you're where the edge began.
You are you are, just one last time again.
You are you are, you are the trouble I'm in."

Twinbed - Trouble I'm In

Jackson'ın peşinden sürükleniyordum.

Kocaman bir alışveriş merkezinde bir o mağazaya bir bu mağazaya girerken beni de peşinden sürüklüyordu ve o kadar neşeli ve çocuksuydu ki, gülümsemeden edemiyordum.

Noel yarındı.

Ardından da yılbaşı.

Jackson evinde büyük bir parti verecekti. Çok yorgundum fakat bu kadar hevesli görünmesi tüm yorgunluğumu alıyordu.

Birkaç saat sonra ellerimizde sayısız poşet ile arabaya yürürken ayaklı bir alışveriş merkezine dönmüştük. Eline ne geçerse almıştı. Ben de ona gülmekle meşguldüm.

"Yun Min-sshi, elimizdekileri bagaja koyup bir şeyler yiyelim mi?"

Beyaz Audi'sinin bagajını açıp elindekileri koyarken benden cevap bekliyordu. Ben de yanına geçip elimdekileri bagaja koydum. Sürtünen kollarımızın vücuduma gönderdiği elektriği tek ben hissetmiş olamazdım, çünkü aniden bakışları bana döndü. Bakışlarımız buluştuğunda, yanyana olduğumuz için az mesafe olan yüzlerimiz birbirine daha da yakınlaştı sanki. Nefesi yüzümü okşarken, bir tarafım bir insanın nefesinin kokusuna nasıl aşık olabileceğimi sorguluyordu.

Gözleri dudaklarıma düştü. Gözlerinin dudaklarımda dolaşması ve göğsünün hızlı inip kalkması tüm bedenimin titremesine neden oldu. Kalbim göğsümü tekmelemeye başladığında nefesimin tıkandığını hissettim. İstemsizce öksürmeye başladığımda elini hemen sırtımda hissettim, beni tutup sarıldı ve arabanın kapısını açıp içeri oturttu. Öksürük krizi geçene kadar başımda durup, acı çeken bir yüz ifadesiyle bana baktı.

Onun bu kadar acı çekmesine dayanamıyordum.

Neden bu kadar acı çekiyordu ki? Ben onun hayatında ne olabilirdim? Bana neden bu kadar değer veriyor gibi duruyordu?

Acıma ve şefkat duygusu bu kadar güçlü müydü?

Kimsemin olmadığını biliyor olmalıydı. Yugyeom mutlaka ona anlatmış olmalıydı. Bu yüzden bana bir acıma duygusu besliyor olabilirdi. Onu suçlayamazdım. Ben bile bazen kendime acıyordum. Şefkat ise onun kalbinin güzelliğinden geliyordu.

Peki neden bu duygular dışında bir şeyler hissetmediği biri için bu kadar acı çekiyordu?

Kapı ile bedenim arasında dizleri üstüne çöküp ellerimi tuttuğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Bakışları yüzümde geziniyor ve durumumu inceliyordu. Az önce karanlığın hakim olduğu kahve gözleri şimdi endişe ve acı tohumlarıyla süslüydü.

Dişlerimi sıktım.

Ona bunu yapmaya hakkım yoktu.

Ona sırıtıp elinden tutarak kaldırdım, ardından arabadan atlayıp bagajı kapattım. Nefesim hala ciğerlerime batıyordu ama umursamadım. Yanına gidip kapıyı da kapattıktan sonra, "Yemek yiyecektik değil mi?" diyerek güldüm ve elinden tutup alışveriş merkezine sürüklemeye başladım.

Bakışları ellerimizdeydi. Şaşkın görünüyordu, bir o kadar da heyecanlı. Dudakları aralanmıştı ve nefesi hızlanmıştı. Kendime ellerimize bakmamayı telkin ederek yürümeye devam ettim. Ellerinin ellerim arasında olmasına alışmamam lazımdı.

Saturn | Jackson Wang Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin