sān 三

1.9K 111 49
                                    

"What have you been up to lately?
Who are you thinking of so far away?
Life without you is really unbelievable,
But even so I still gotta go."

BTS - Let Go

Ayaklarım üşüyordu.

Göz kapaklarım, taşıyabileceğimden çok daha fazla ağırlığa sahip gibiydi. Bir türlü gözlerimi açamıyordum. Bilincim yavaş yavaş açılırken, burnuma daha önce hiç duymadığım bir koku doldu.

Aynı anda hem orman, hem de okyanus kokusu alıyordum.

Garipti.

Ormanda kaybolmuş gibi hissediyordum fakat okyanus esintisi çokta uzakta değildi.

Alnımda hissettiğim sıcak el ile tüm vücudum kaskatı kesildi. Gözlerimi zorlayarak da olsa hafifçe araladığımda karşımda görmeyi beklediğim manzara kesinlikle bu değildi.

"Yun Min?"

Aklıma ilk gelen şey, "Neden sesini o kadar değiştiriyor?" oldu. Sesi dersteki sesinden farklı gibiydi. Daha ince, daha cana yakın geliyordu.

"Seonsaeng-nim?"

Boğazım da ağzımın içi gibi kupkuruydu, sesim zar zor çıkmıştı. Boğazımı temizleyip yutkunmaya çalıştığımda Jackson anlamış gibi yataktan kalkıp başucundaki komodine uzandı ve bir bardağa koyduğu suyu alıp bana doğru uzattı.

"Al bakalım."

Hafifçe doğruldum. Tüm bedenim kasıldı. Bir yük treni çarpmış gibiydim. Tüm kemiklerim, kaslarım, hatta damarlarım bile ağrıyordu. Her panik atak sonrası olduğu gibi... Beynim bunu dile getirdiğinde, zaten bildiğim bu gerçek karşısında çok şaşırmadım.

Doğrulup arkama yaslanmaya çalışırken, elindeki suyu aldığı yere bıraktı ve yastığı kaldırmamda bana yardım ederken hafifçe üzerime eğildi. Nefesi, duştan çıktığım için hala ıslak saçlarımın arasından boynuma temas etti. Dudaklarımdan dökülen nefesin titrediğini, kalbimin hafifçe teklediğini hissettim. Bu lanet olası hisler neydi?

Geri çekilmeden bir saniye önce bakışları benim bakışlarımı bulduğunda, titreme sırası bedenime sıkışan ruhumdaydı.

"Teşekkür ederim."

Suyu alıp tekrar bana uzattığında parmaklarına değmemeye çalışarak elinden aldım ve kocaman bardak suyu tek dikişte bitirdim.

Güldü. Gülüşü dikkatimi dağıttı. Çocuksu bir gülüşü vardı. Çocuksu ve güzel.

Masum.

"Çok susamış gibisin."

"Susamışım."

Bardağı elimden alıp kenara bıraktığında uyandığımdan beri onun üzerinde olan dikkatim dağıldı. Gözlerim olduğum mekanı taradı. Hala Yugyeom'un odasında, hatta onun yatağında olduğumu fark ettim. İçimde garip bir sessizlik vardı. Huzursuzluk, korku, panik... Her şey kaybolmuştu. Şimdi bütün o fırtınanın yerinde, serin ve tatlı bir rüzgar esiyordu.

Saturn | Jackson Wang Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin