jiŭ 九

1.4K 76 41
                                    

"When a long night comes, I get lost again.
I don't have you...
I never witnessed my dreams.
Where there is no place to wake me?
I'm stopping and waiting for you."

Eddy Kim - When Night Falls

Bembeyaz, yumuşacık bir bulutun üstünde süzülüyordum sanki. İçim uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurla doluyken, nefesim kolayca akıyordu ciğerlerime.

Gözlerimi kırpıştırarak araladım. Oda, halıyı ve yatağın bir kısmını aydınlatan zayıf ay ışığı dışında karanlıktı. Kirpiklerim birbirine yapışmıştı sanki. Ellerimi gözlerime götürüp hafifçe ovuşturdum. O sırada aklıma doluşan düşüncelerle hareketlerim aniden dondu.

Gün ışığımı buldum...

Aniden yatağın sağ tarafına dönerken, onun yanımda olmadığını gördüm fakat yastığın üstüne bırakılmış, büyük bir kağıda az sayıda kelime ile yazılmış bir not vardı.

Akşam 20.00'de hazır ol, seni alacağım. - W

Kağıda döktüğü el yazısına gülümserken, aniden gelen farkındalık ile komodinin üzerinde duran telefonuma uzandım. Saat 19.23'ü gösteriyordu. Bu da demekti ki çok az bir vaktim vardı. Kağıdı özenle katlayıp çekmecemdeki günlüğün arasına koydum ve koşarak banyoya girdim.

Hızlı bir duş alıp odama geçtiğimde bir anlık düşünce patlaması ile bornozlu bir şekilde yatağın ucuna çöktüm. Ne için alacaktı ki beni? Kağıtlar için mi? Okula gidememiştim, dolayısıyla kağıtları da verememiştim. Başka bir nedeni olabilir miydi?

Yoksa, yemek mi yiyecektik?

Bu düşüncenin heyecanı ile, yerimden fırladım ve dolabın kapağını açıp her zamankinden farklı bir şeyler seçmeye özen gösterdim. Saçlarımı özenle kuruttuktan sonra hafif bir at kuyruğu yapıp birkaç tutamın aralardan kurtulmasına izin verdim. Kurtulan tutamlara maşa ile hafif dalgalar verdikten sonra az ama öz olan makyaj malzemelerimi karıştırmaya başladım. Öncelikle çökmüş ve mor olan gözaltlarımı kapatıp pudra ile cilt rengimi eşitledim. Ardından hafif bir göz makyajı, biraz yoğun allık desteği ile renksiz cildime renk verdim. Dudaklarıma da hafif pembe bir ruj dokundurduğumda gözüm saate kaydı, neredeyse 20.00 olmak üzereydi. Beyaz üzerinde renkli çiçek işlemeleri olan elbisemi üzerime geçirip kırmızı uzun kabanımı da giydikten sonra siyah botlarımı ayaklarıma geçirdim. Çanta için yapabilecek bir şeyim yoktu, her zaman ki sırt çantamı kullanmak zorundaydım çünkü başka çantam yoktu.

Işıkları kapatmadan önce orta sehpanın üzerinde duran evrakları alıp çantama attım ve evden çıktım. Apartmandan indiğimde küçük sokağımız boştu. Daha gelmemişti. Yüzümdeki gülümseme esen rüzgarın yüzümü okşaması ve ay ışığının asfalta vurması ile genişledi. Dinç ve güçlü hissediyordum. Uzun zamandır aldığım en iyi uykuyu almıştım fakat bedensel dinginliğin dışında, ruhum da dinlenmişti sanki.

Köşeyi dönen arabanın farları üzerime vurduğunda gözlerimi kırpıştırdım ve ellerimi önüme siper ettim. Araba önümde durduğunda gülümsedim ve kapıyı açtım.

Biner binmez beni etkisi altına alan yoğun erkeksi kokusu damağımı okşadı. Bakışlarım yanımda oturup beni inceleyen adama tırmandığında gülümsememi kontrol altına alamadım.

Bakışları karanlık arabada yüzümü turladığında, gözlerinde hafif bir şaşkınlık oluştu fakat asıl fark ettiğim, bu karanlığa rağmen o gözlerdeki yoğun ve erkeksi ifadeydi. Gülümsedim. Gözleri anında dudaklarıma düştü. Yutkunduğunu buradan görebiliyordum şimdi. Başını benden zıt tarafa çevirip arabayı çalıştırdı ve tekrar yola koyuldu.

Saturn | Jackson Wang Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin