shí liù 十六

991 64 16
                                    

"Lost souls have found their way,
To places they were meant to stay.
Dark thoughts can fade away.
You're lost right now, but it won't be the same."

A Himitsu - Astray

Güneşin doğuşunu izlerken hissettiğim bu dayanılmaz acının nedeni neydi?

Sanki bütün kemiklerim tek tek kırılıyormuş da, kırılan yerlerden kalbime batıyormuş gibi.

Ruhum kaldırmıyordu güneşin aydınlığını. Geceyi yitirdiğim her sabah, sancıyordu bu yüzden. Sahi insan üzülür mü güneş doğdu diye? Hatta ağlar mıydı gecenin ölümüne her gün? Bile bile acı çekeceğini izler miydi güneşin cinayetini her sabah?

Hissettiğim acı, korku ve huzursuzluk artık katlanamayacağım seviyeye gelmişti. Öyle ki tir tir titriyor, uyanmaması için Jackson'ın olduğu odada bile duramıyordum.

Bazen kendimi Kim Shin gibi hissediyordum. Yıllardır göğsüme saplanmış kocaman bir kılıçla yaşıyormuş gibi. Çeksem gelmiyor, üstüne acı veriyordu.

Cam kenarından kalkıp siyah perdelerimi kapattım ve koltuğa geçtim. Battaniyenin altına girip başıma kadar çektim ve ısınmaya, ısıtmaya çalıştım bedenimi. Üşüyordum ve bunun nedeninin sıcaklık olmadığını da biliyordum.

Bu üşüme, her geçti sandığımda daha kuvvetli bir şekilde dönüyordu.

Titrerken dişlerim birbirine çarpıyordu artık. Çok halsizdim. Sanki gözlerimi kapatsam bir daha açamayacakmışım gibi hissediyordum ve bu beni korkutmak yerine bana bir lütufmuş gibi geliyordu.

Sanki uyursam, bir daha bu iğrenç hayata uyanmayacakmışım gibi hissediyordum.

Alnımdan kayan ter damlalarını hissediyordum. Birbirine çarpan dişlerimi ve titredikçe iç içe geçecekmiş gibi ağrıyan kemiklerimi kontrol edemiyordum.

Göz kapaklarım düştü. Titrek bir nefes alıp acıyan ciğerlerimi sakinleştirmeye çalıştım, olmadı. Boğazımı tıkayan öksürük ile hafifçe doğruldum ama gücüm yoktu.

Jackson'ın ayağa kalktığını, koşturarak yanıma geldiğini duydum.

Soğuk elini alnımda hissettim, ardından "Yun Min!" diye bağırdığını duydum. Cevap veremedim.

O an fark ettim.

Bu hayattan gidersem en çok onun için üzülecektim.

Eli alnımdan çekildi. Battaniyenin üstümden alındığını hissettim. Titremem artarken, bedenimle uyumlu şekilde titreyen sesini duydum. "Yugyeom, Yun Min kötüleşti acilen hastaneye geçiyoruz. Hemen doktoru ara."

Eğer gidersem... En çok onu kaybettiğim için üzülecektim.

Kulaklarıma ilişen sinir bozucu makine sesleriyle açtım gözlerimi. Ağzımı ve burnumu kapatan maskeden oksijen verildiğini fark ettim. Daha iyi hissediyordum zaten, iyi gelmiş olmalıydı.

Hafif loş odanın içinde gezindi gözlerim, küçücük koltuğun üstüne kıvrılmış uyuyan Yugyeom ile kalakaldım öylece. Sonra cama kaydı gözlerim, karanlık gökyüzü yansıyordu. Kaşlarım çatıldı. En son hatırladığımda yeni sabah olmuştu, bir gündür uyuyor muydum?

Saturn | Jackson Wang Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin