"Oh, I don't have you here with me,
But at least I have the memory.
I tried to make it through the night,
But I can't control my mind...
I'm just thinkin' bout you."Ariana Grande - Thinking 'Bout You
•
Kalp atışları.
Tüm bedenimde hissettiğim o güçlü basınç.
Bacaklarım titriyor, avuçlarım terliyordu. Nefes aralıklarım sık sık ama kesik kesikti. Bunların nedeni panik atak değildi. Hayır bu sefer nedeni sadece saf heyecandı. Sadece ilaç içip gideceksin...
İç sesim ilk defa doğru bir şey fısıldamış olsa da kendime bir türlü gem vuramıyordum. Neden bu kadar heyecanlandığım hakkında bir fikrim yoktu. Tek yapabildiğim Jackson'ın odasının önünde, siyah kapı ile bakışmaktı.
Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeyi beklemeden kapı kolunu tuttum ve tam aşağı indirecekken kapı açıldı, bende içeri doğru yalpaladım.
Beni düşmekten son anda kurtararak tutan güçlü kollara, ardından başımı kaldırıp kolların sahibine baktığımda dudaklarım aralandı.
Gördüğüm en güzel yüz hatlarına sahipti.
Özellikle burnu, burnu çok güzeldi.
Jackson sitemli bir sesle bağırdı. "Yah! Namjoon-ah, biraz daha dikkat etmelisin."
Bana gülümsedi, gamzeleri görüş alanıma girdiğinde nefes almayı bırakacağımı düşündüm, çünkü gördüğüm en belirgin gamzelerdi. Düşmeyeceğime emin olduktan sonra kollarımı bırakıp bana göz kırptı ve Jackson'a görüşürüz işareti yaptıktan sonra odadan çıktı. Elimle başımı kaşırken arkasından bakakaldığımda kendimi saçma bir film sahnesinde gibi hissetmiştim. Çünkü Jackson dikkatimi çekebilmek için sahte öksürük numarasını kullanmıştı.
"Hoşgeldin Yun Min."
Eğilerek selam verdikten sonra odaya tamamen girip kapıyı kapattım. "Hoşbuldum seonsaeng-nim."
Onu en son 2 gün önce odamdan çıkarken yarım yamalak gördüğümü hatırlıyordum. Sonraki gün ise ders iptal olmuş, bugüne ertelenmişti. Dün ilacımı asistani ile sınıfıma göndermişti. Garip bir andı.
"Bugün nasılsın?" Elindeki dosyayı masasının çekmecesine koydu. Sorusunu duymazdan geldim. Gerçi farkında değildim. Bakışlarım odasında dolandığında, sade ama gösterişli bir odası olduğunu fark ettim. Siyah mobilyalar, siyah kitaplık, diplomalar... Diplomalarının olduğu duvara yürüdüm, üstün körü bir göz attığımda 3 üniversite bitirmiş olduğunu gördüm. Bölümlerine göz gezdirdiğimde ise gözlerim şokla irileşti.
"Konservatuvar!?"
Aniden arkamı döndüğümde onu arkamda bulmayı beklemiyordum. Aramızda 3 santim bile kalmamıştı. Öne doğru eğildiği için alnımız neredeyse birbirine değecekti. Yüzüme düşen sıcak nefesiyle bakışlarım aralanan dudaklarına düştü. Bembeyaz tavşan dişleri aralıklı dudaklarından görünüyordu. Heyecanla dudaklarımı yaladım ve o an avuç içlerimin terlediğini hissettim. Bakışlarımı pembe ve davetkar dudaklarından zorla ayırıp gözlerine çıkardığımda o gözlerde ateşi gördüm.
Duyguları alev almıştı sanki.
O duyguların arkasında ise mantığı ile savaştığını görebiliyordum.
Görebiliyordum çünkü aynı şeyleri şu an benim gözlerimde gördüğüne adım gibi emindim.
Aniden geri çekilip yanından geçtim ve güldüm. "Bana söylememiştiniz, yani konservatuvar okuduğunuzu..."