"I'll give my all to you.
You're my end and my beginning,
Even when I lose I'm winning.
'Cause I give you all, all of me..."John Legend - All of Me
•
Gri koltuğuma koyulmuş iki yastığa dayamıştım sırtımı. Üstümde ise kalın gri battaniyem vardı. Çünkü üşüyordum.
Günler geçtikçe zayıflıyordum, çünkü yemek yiyemiyordum.
Jackson, Yugyeom ve Jaebum sürekli yanımdalardı. Yugyeom ve Jaebum'un son zamanlarda finaller ile uğraşması nedeniyle uğramaları aksamıştı ama Jackson o yoğunluğunun arasında bile her zaman yanımdaydı, neredeyse yanımda yaşıyordu.
O da çok yorulmuş görünüyordu çünkü geceleri gelen öksürük nöbetleri yüzünden nefes alamadığımda hemen yanıma koşuyordu.
Evim bugün, hayatımda hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Herkes bana gelmişti ve hep beraber tabu oynuyorduk. Jaebum Yugyeom ile eş olmuştu, Jackson ise Mark ile. Mark bugün beni ziyarete gelmişti ve ben çok sevinmiştim.
"Yah! Im Jaebum!" Yugyeom, Jaebum'un hiçbir kelimeyi bilememesi yüzünden sinirlenerek hafifçe çıkıştığında Jaebum olduğu yerden doğruldu ve öne doğru çıkan çenesi ile, "Ne dedin sen?" diye tısladı.
Yugyeom elini ensesine atıp sırıttı, "Hiç bir şey demedim hyung, ne diyeceğim ki..." Jaebum gözlerini devirip birasından bir yudum aldı ve tekrar arkasına yaslandı.
Gece eğlenceli geçiyordu, saat geç olduğunda herkes yavaş yavaş evlerine dönmek için ayaklandı. Önce Mark yanıma gelip elimi sıktıktan sonra, Yugyeom ve Jaebum gelip bana sarıldı. Jackson onları geçirdikten sonra salona gelip masanın üzerindekileri topladı ve mutfağa götürdü. Birkaç dakika sonra ise tekrar salona girip kendini tekli koltuklardan birine attı ve başını geriye atıp gözlerini kapattı.
"Yorgun görünüyorsunuz." diye mırıldandım.
Hafifçe doğrulup bana baktı. Gülümsedi ve ellerini çarpıp ayağa kalktı. "Yoo, yorgun değilim." dedikten sonra kanıtlamak ister gibi şapşal birkaç hareket yaptı ve bu sayede dudaklarımdan birkaç güçsüz kıkırtı döküldü.
Hafifçe doğrulup bacaklarımı altıma çektim ve onu yanıma çağırdım. Yanıma oturduğunda battaniyeyi onun üzerine de örttüm. Bana bakışlarını yakaladığımda gülümsedim ve, "Hava soğuk, üşümeyin." diye açıkladım.
Kolunu kaldırıp omzuma attı ve beni göğsüne çekti. Başım göğsüne düştüğünde güçsüz göz kapaklarım kendiliğinden kapandı. Benim soğuk bedenimin aksine sıcacıktı. Kollarımı beline dolamak, sımsıkı sarılmak istedim.
Yapamadım.
Onun yerine sustum ve dakikalarca bekledim öyle. Nefes alışverişleri düzenliydi. Aramızdaki sessizlik canımı yakıyordu. Dudaklarım aralandı, derin bir nefes aldım.
"Wang Jia Er'i tanımak istiyorum." diye fısıldadım.
Cevap vermedi. Birkaç dakika öylece bekledikten sonra tam uyuduğunu düşünecektim ki kalp atışlarını bastıran kalın sesi kulaklarımı doldurdu.