土星 - Tú Xíng
Saturn - FINAL
王 - Wàng
•
Jackson yerdeki pantolonunun cebinde çalan telefon sesi ile homurdanarak başını yastıktan kaldırdı. Bakışları birkaç saniyeliğine odaksız bir şekilde odada dolandı, ardından yerinden doğrulup telefona ulaştı.
Yugyeom'du.
Telefonu açmadan önce, büyük bir şimşek çaktı. Aniden cama vuran hırçın damlalar ile Jackson'ın bakışları yataktaki boş yastıkta takılı kaldı. Ardından dün gece, bütün ayrıntısı ile hafızasına doluştu.
Yun Min?
Yun Min buradaydı, burada olmalıydı.
O sırada telefon susmuştu. Jackson ellerini saçlarından geçirip derin bir nefes aldı. Ters giden bir şeyler vardı. Telefon bir daha çalmaya başladı.
Açmak istemedi.
Açtığı an hayatı bir daha asla eskisi gibi olmayacakmış gibi hissetmişti bir an. Ne yapacağını bilmez bir şekilde, elinde çalan telefonu ile çırılçıplak odanın ortasında duruyordu. Telefonun ısrarcı melodisi kulaklarını tırmalamaya başladığında, dayanamadı.
"Efendim?"
"Hyung..." Yugyeom'un hıçkırıkları telefondan ona ulaştığında bacaklarının bedenini taşımadığını hissetti. Olduğu yere çökerken, kalbinin göğüs kafesi içinde büzüşerek yok olmaya çalıştığını düşünüyordu.
"Hyung, Yun Min..."
Yugyeom'un sert çığlığı ardından telefonun büyük bir patırtı ile düştüğünü, ardından birkaç boğuk sesten sonra tekrar ele alındığını anladı.
"Jackson, Yun Min'in evindeyiz." Jaebum'un sesindeki kırık ton Jackson'ın beyninde yankılandı.
"Bence sen..." Kısılan sesini toplamak için öksürdü. "Sen de gelmelisin."
Jackson telefonu kapatıp yere attı. Ne olduğunu bile sormadı. Kalbi durmuş gibiydi. Atıyor muydu sahi? Attığını hissedemeyecek kadar uyuşmuştu. Beyni bomboştu. Ona ne derlerse desin algılayamayacağı kadar boştu.
Her bir kelime, her bir cümle yankılanıyordu boş zihninde şimdi.
Çöktüğü yerden kalkıp yerdeki pantolonu üstüne geçirdi. Bulduğu ilk tişörtü giyip, dün çıkardığı ayakkabıları da geçirdikten sonra arabanın anahtarını komodinden aldı ve hızla evden çıktı.
Yolda geçen 20 dakikalık süre, ona 20 milyar ışık yılı gibi gelmişti.
Evin önüne yaklaştığında kalabalıklaşan sokak, ruhunun her bir saniye vücudunda can çekişmesine neden oluyordu sanki. Bir ambulans, polis arabaları ve meraklı insanları uzaklaştırmaya çalışan görevli amirler...
Bakışları, insanların neredeyse yavaş çekimde hareket ettiklerini sanacağı kadar donuktu şimdi. Kalbi o kadar uyuşmuştu ki, ölüm bile bu kadar hissizleştiremezdi onu.