shí bā 十八

942 60 19
                                    

No Clear Mind - Fall Down Rise Up

Son çizimimin de final rötuşlarını yaptıktan sonra yorgun ama tatmin olmuş bir şekilde kağıda baktım.

Jackson'ın eşsiz gülümsemesi ve güldüğünde kısılan gözleri karşımdaydı. Güzelliği kağıda yansıdığında bile azalmıyordu ama canlı hali kadar güzel diyemezdim. O ise benim beceriksizliğimdendi.

Birkaç gündür mutluydum.

Gerçekten mutlu.

Bir amaç edinmiştim sonunda. O amaç doğrultusunda çiziyordum günlerdir. Gittikçe iyileşiyordum da çizim konusunda.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle elimdeki kağıdı dosyamın üstüne koyup gelen bildirime baktım. Yugyeom'du.

Kimden: Yugyeom

Bugün seni 19.00'da alacağım, yılbaşı partisi için. Unutmadın değil mi?

Unutmamıştım.

İstesem de unutamazdım.

Yugyeom'a unutmadığımı söyleyen bir mesaj attıktan sonra saate baktım, 17.13'ü gösterdiğini gördüğümde resimlerimi dosyaladım ve kilitli çekmeceme koydum.

Duşa girip uzunca bir süre sıcak suyun altında kalırken, zihnimde yer eden ağır düşüncelerin artık orada olmayışı ile hafiflemiş hissediyordum. Sanki ameliyatla her bir zehirli düşünce alınmıştı.

Bunun bu kadar kolay olabileceğini tahmin bile edemezdim.

Yüzümde kocaman bir sırıtış ile duştan çıktıktan sonra dolabın karşısına geçtim ve uzun zamandır hiç kendime bakmadığımı fark ettim. Siyah, üstünde parıldayan yıldızları ve tül kolları olan bir elbise seçtikten sonra, bornozumu çıkarıp siyah iç çamaşırı takımımı giydim. Elbiseyi giymeden saçlarımı kuruttum, ardından elbiseyi üzerime geçirip makyaj masasının önüne oturdum. Çok az makyaj malzemem vardı fakat güzel bir şeyler çıkartabilirdim, inanıyordum.

Saçlarıma dağınık maşa yapıp, ardından dağınık bir topuz olarak tutturduktan sonra birkaç tel saçı çekiştirip daha da dağınık bir görüntü elde ettim. Göz altlarımı kapattım. Koyu bir göz makyajı, koyu bir ruj ile de görünümümü tamamladım.

Saat akşam 7'ye gelirken evi toparlıyordum. Yatak odamı düzenlemiş, banyoyu temizlemiş, salonu ve mutfağı toplamıştım. Yugyeom aradığında, topuklu botlarımı giymiştim bile.

Üşütmemek için uzun siyah kabanımı aldım ve çantamı da alıp evden çıktım. Yugyeom siyah Audisi ile kapının önünde duruyordu. O an, etraftaki insanların benim gibi bir kızı neden sürekli lüks arabalı adamların arabasına bindiğinin dedikodusunu yaptığını düşündüm. Dudaklarımı büzüp bunu umursamadığıma karar verdim.

Arabaya bindiğimde Yugyeom'un siyah, parıldayan bir gömlek ve dar siyah bir pantolon giydiğini gördüm. "Yah! Neden bu kadar parıldıyorsun?" diye takıldım.

Sırıttı. "Çünkü mizacım böyle."

Gözlerimi devirdim. "Ne kadar da mütevazı bir bey..." diye homurdandıktan sonra gülüştük ve arabayı çalıştırmasının ardından yola çıktık. Yol bir türlü bitmek bilmiyordu, oysa daha birkaç dakika olmuştu. Yugyeom hafiften bir şarkı mırıldanıyordu. Ben ise yolun çabucak bitmesini istiyordum. Sabırsızdım, çünkü onu 2 gündür görmüyordum.

Ve bu yolun sonunda o beni bekliyordu.

Kalbimin ağzımda atmaya başlamasına artık şaşırmıyordum. Çünkü onu ne zaman düşünsem, aynı hissi yaşıyordum.

Saturn | Jackson Wang Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin