"Lalisa, bunun gerçekten iyi bir fikir olduğundan emin misin?" Dakikalardır aldığım derin nefesleri hala almaya devam ediyordum. Sakinleşmem gerektiğinin farkındaydım ama hırsım ve sinirim buna engel oluyordu."Kesinlikle eminim. Ben ablamı yolda bulmadım Rose.Onu kimsenin üzmesine izin vermem."
Jennie ve ben iki kardeştik. Ben ondan sadece iki yaş küçüktüm, bu yüzden biz abla kardeşten çok iki yakın arkadaş gibiydik. Ben tüm sırlarımı her zaman ilk ablama açardım, o da bana. O yüzden onun iki yıldır aşık olduğu çocuğu, ve onun için neler yaptığını biliyordum.
Aşkı için neler yapabileceğini bildiğim gibi.
Dün gece eve geldiğinde aniden odasına koşmuş ve bir daha dışarı çıkmamıştı. Normalde Jen direk yanıma gelir, bana sarılır ve birbirimize günümüzün nasıl geçtiğini anlatırdık. Birkaç kere kapısını tıklattığımda cevap vermemiş, bende ısrar etmemiştim. Ama bu sabah odasına gittiğimde masanın üzerinde gördüğüm buruşmuş kağıt bana herşeyi açıklamıştı.
Bu sefer hissetiklerini bana anlatamayacağını düşünmüş ve kağıda yazmış olmalıydı.Okumamalıydım.Okumamam,başkasının özel eşyasına dokunmamam gerektiğini biliyordum.Ama o benim ablamdı,ve şuanda üzgündü.Bunu nedenini öğrenmem ve ona yardım etmem gerekiyordu.Ya da sebebini öğrenip onu üzen kişiye hesap sormam.
Bu yüzden şu anda semtimizde ablam gibi üniversitelilerin takıldığı cadde kafeye son hızla gidiyordum.Yanıma en güvendiğim insanlardan biri olan çocukluk arkadaşım vardı.Hatta tek arkadaşım bile sayılabilirdi.
Rose benim aksime sakin,çalışkan ve benden on kat daha güzel bir kızdı.Çocukken o uslu kız, ben ise etrafında onu hırpalayan çocukları uzaklaştıran asi kızdım.Bu büyüdüğümüzde de değişmemişti.Birbirimizde olmayan yanlarımızla her zaman birbirimize destek çıkarak arkadaşlığımızı yıllardır sürdürüyorduk.
"Lisa, sana bir anlık sinirle hareket etmemen gerektiğini defalarca söylüyorum.Eğer ablan bunu duyarsa onun daha da üzüleceğini biliyorsun!" Bana yetişemediği için arkamdan bağıran Rose'yi çokta umursamadım.Haklı olabilirdi ama şuan bu umrumda değildi.On dakikalık yürüme mesafesinde olan meşhur kafeden içeri adımımı attığımda onu nerede bulacağımı tahmin etmiştim.Kafenin cam kenarında kendinden emin oturuşlarıyla boy gösteren beş çocuktan biri olmalıydı.Etrafındaki kimseyi umursamıyormuşcasına sohbet ediyor,komik olduğunu sandıkları şakarlarla birbirlerine vuruyorlardı.Tıpkı bizim lisedeki egoları tavan ama kişilikleri yavan popüler erkek tayfaları gibi görünüyorlardı.Bu türün üniversitede de karşıma çıkacak olması beni üzmüştü. Tam o yöne doğru bir adım atacakken Rose kolumu tuttu ve kendine çevirdi.Nefes nefese kalmıştı.Yeni boyattığı ve ona çok yakıştırdığım kırmızı toplu saçlarından çıkan teller terden yüzüne yapışmıştı.
"Lisa...lütfen bir daha düşün.Ablan bir yetişkin ve eğer sana anlatmadıysa bu kendi seçimidir.Kendi sorununu kendi çözebilir." Her zamanki gibi Rose çok haklıydı.Bazen annemden bile daha bilgin konuşuyor olması sinirimi bozuyordu.
"Ablamın bunu yapmayacağını sende bende biliyoruz.O başkalarını üzmektense kendi on kat üzülür.Ve intikam ya da hesap sorma gibi şeyleri bildiğini bile sanmıyorum." Sonunda pes edercesine omuz silktiğinde kolundan kurtuldum ve gözüme kestirdiğim şerefsiz tipli erkeklerin masasına yürüdüm.İki elimide masaya çarparak eğildim.Gülüşmeler durduğunda hepsi merakla bana dönmüştü.
''Jungkook denen adi herif hanginiz?" Hepsi ne oluyor dercesine birbirine bakmaya başladığında tek bir kişi masaya kolunu koydu ve çenesini avucuna yaslayıp umursamazca bana doğru eğildi.
"Ne için lazımdı?" Bu küstah davranışlarından o olduğunu tabii ki anlamıştım.
"Dışarı gel." Cevabını bile beklemeden arkamı dönüp yürümeye başladığımda arkamdan gelen ıslık ve şaşırma seslerini duyabiliyordum.
"Voaah Junkookie!"
"Kardeşim yine hangi kızın kalbini bir bardak gibi kırdın ahahahaha "
"Helal be! Yengeyi bekletme Jungi jung!"
Rose'nin bana söylenmesine rağmen duyduklarından dolayı kızaran yüzüne baktım.Bana çevirdiği gözleri korkulu bakıyordu.
"Sen iyice kafayı yedin."
"Biraz fazla mı oldu?"
"En azından farkındasın." Omuz silktim ve ona beni içeride beklemesini söyleyip dışarı çıktım.Açıkçası ben bile kendime şaşırmış ve birazcık korkmuştum.Ablamın yazdıklarını aklıma getirip sinirimi ve cesaretimi tazelemeyi denedim.
...sana senden hoşlandığımı söyledim,ve sende beni öptün.Basit bir öpücük değildi,beni buna inandırmıştın çünkü.Ama sonra kahkaha attın Jungkook.Sanki sana komik bir hikaye anlatmışım gibi baktın bana.Keşke orada bitirseydin...
"Evet sen kimsin? Bak, şimdiden söyleyeyim sarhoştum ve hiçbir-" Kafenin arka tarafına doğru yürüyorken hızla ona döndüm.
"Ya! Ne diyorsun sen? Ben senin dondurma gibi kendine eritip yediğin kızlardan değilim." Kafası karışmış gibiydi ama buna rağmen sırıttı.
"Güzel laf.Bir daha söylesene not alayım bunu instada paylaşırım."
Ah,gerçekten mi! Ablam bu ukala çocukta ne bulmuş olabilirdi?
"Saçmalamaya devam edecek misin? Beni iyi dinle, Jennie'den yaptıkların için özür dileyeceksin ve onunla bir daha asla konuşmayacaksın.Anladın mı?"
"Jennie...Kimdi o ya? Tanıdık geldi ama çıkaramadım."
"Ah,doğru ya.Ego yığını zamparanın teki olduğundan hatırlayamazsın.Hani şu iddia uğruna duygularınla oynadığın kız,benim ablam."
"Kim Jennie! Şu güzel yüzlü kızdan bahsediyorsun.Hey, o senin ablansa ben senin büyüğünüm.Bana Sunbae demen gerekir." Bu bir şaka olmalıydı,kahkaha attım.
"Sen ciddi ciddi saygıyı hakettiğini düşünüyorsun galiba.Sen hiçbir şeyi haketmiyorsun, hele ablamı hiç."
"O meseleden bahsediyorsan...Benim için ciddi birşey değildi,o da öyle düşünüyor sanıyordum."
"Ama öyle değil.Senin neyinden hoşlandığını pek anlayamasamda sana karşı duygular beslediğini biliyorum.Ve senin yüzünden acı çekmesini istemiyorum."
"Birincisi herkes benden hoşlanır,bana bir baktın mı sen?" Eliyle kendini gösterdiğinde gözlerimi devirdim.Sıradan gözler, sıradan bakışlar, sıradan bir gülüş...Sadece vücudu biraz yapılı ve uzun olabilirdi.Ama kalbinin kötü olduğu belliydi.
"Ve ikimizinde aynı düşündüğünü sanıyordum, yani ciddi olmadığımızı."
"Kızı öptükten sonra hepsinin bir iddia olduğunu söyleyip gülmüşsün!"
"Kendimi tutamadım, üzgünüm."
"Eğer üzgünsen ablama bir daha yaklaşma. Şimdi ondan özür dilemeni ve bir daha onunla görüşmeyeceğinden emin olmak istiyorum, lütfen."
"Voah,bu senden duyduğum ilk rica falandı."
"Dilerimki sonuncu olur,bir daha karşılaşmamayı umuyorum." Elini kalbine götürerek kırılmış gibi yaptı.
"Ah,bunun beni nasıl üzdüğünü bilemezsin.Başbelasının tekine benziyorsun zaten, ablan için üzüldüm." Gözlerimi devirerek ona baktığımda o da aynısını yapmıştı.
"Ee, hadi okula gidelim de şu işi halledelim." Bana şaşırarak baktı.
"Sende mi geleceksin?"
"Sana güvenmemi beklemiyorsun heralde?" Dediğimde sen bilirsin dercesine omuz silkip yürümeye başladı ve bende büyük adımlarla onu takip ettim.
Daha demin ablam adına kararlar almış ve onun özeline ne kadar karışmamam gerekiyorsa o kadar karışmıştım.Ama bundan gram pişman değildim,eğer bu Jungkook denen yürüyen ego sözünü tutarsa,ablamın daha mutlu olacağına emindim.
En azından tek dileğim buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
E.G.O
Fanfiction''Jungkook denen adi herif hanginiz?" Hepsi ne oluyor dercesine birbirine bakmaya başladığında tek bir kişi masaya kolunu koydu ve çenesini avucuna yaslayıp umursamazca bana doğru eğildi. "Ne için lazımdı?" ➖➖➖ Belki de birbirimizi ilk gördüğümüzde...