Korku

1.9K 196 30
                                    

2 Hafta Sonra

"Lisa, yemin ederim Jungkook olmayacak, lütfen bu akşam sende gel!" Aynadan bana yavru köpek bakışları atan Rose'ye bakarak hayır anlamında kafamı salladım.

"Tek problem o değil, kalabalıkta rahat edemediğimi biliyorsun ve açıkçası hala Teahyung'la size hala alışamadım." Gözlerini devirdi.Her ne kadar ilk başta endişelerim olsada Rose Taehyung'la ciddi anlamda çıkmaya başladığından beri çok neşeliydi ve bunun sonucunda bende mutluydum.Bir haftadır hergün görüşüyorlardı,artık en yakın dostumun yüzünü sadece okulda görebiliyordum.Arkadaşımı özlüyordum ama onun için gerçekten mutluydum. Zaten kendim için mutlu olabileceğim birşey yoktu.

"O zaman bende gitmiyorum! Seninle burada kalacağım,eskisi gibi dondurma yeriz ve sümkürerek ağlamak için bir film açarız." Güldüm, şuan bunu yapmak gerçekten çok güzel olurdu ama onun elinden Taehyung ile geçireceği birkaç saati almayacaktım.

"Hayır lütfen git.Birazdan Jen gelir onunla takılırım.Ayrıca mutluyken neden ağlamak istiyorsun anlayamıyorum."

"Çünkü sen mutlu değilsin ve bunu görebiliyorum! Jungkook'a her ne kadar sana söylediklerinden dolayı kızgın olsamda onu her gördüğümde onun içinde üzülüyorum.Çünkü son günlerde iyi görünmüyor." Kaşlarımı çattım.

"Birşey mi oldu?" Gelip karşıma oturduğunda omuz silkti.

"Tam olarak bilemiyorum ama sanırım ailesiyle ilgili. Kardeşi sürekli huzursuzlanıyormuş ve-"

"Jungkook'un kardeşi mi varmış?" Buna şaşırmıştım ama hakkında hiçbirşey bilmediğim düşünülürse bu normaldi.

"Evet, henüz beş yaşında.Annesi birkaç gündür eve gelmiyormuş ve bu çok sık yaptığı birşeymiş. Kardeşi bu yüzden hep ağlıyormuş. En son gördüğümde Jungkook çok yorgun ve bitkin görünüyordu." Küçük bir kardeş ve ortalıkta olmayan bir anne...Ailesi hakkında bilmediğim daha ne vardı?

"Hadi! Geç kalmıyor musun sen? Sonra kaparlar Teahyung'u bak." Kafama yastığı attığında başımı ovaladım ve aceleyle odadan çıkmasını gülerek izledim. Bir süre yatarak boş tavanı izledim. Kardeşi henüz çok küçüktü, annesi olmadan ona bakmak Jungkook için zor olmalıydı. Kendimi onun için endişelenirken bulduğumda şaşırmadım.

Onun hakkında düşünmediğim zaman yoktu,iki haftadır hergün, her an herşey bana onu hatırlatıyordu.Bazen öpüşünü, bazense sözlerini hatırlıyordum.Bir kere bile onu görmemiştim, Rose çoğu zaman Taehyung ve arkadaşlarının yanına gidiyordu ve benide çağırıyordu ama ben bir kere bile gitmemiştim. Şimdi ou görmek istiyordum çünkü endişelenmiştim.Gerçekten kötü müydü?

Daha fazla saçmalamamak için kendime oyalanacak birşeyler aradım.Aslında dondurma yiyip kötü sonlu filmler izlemek şuan tam yapılacak birşeydi.Bunu Rose olmadan yapmak garip gelecekti ama daha fazla düşünmek istemiyordum. Evde dondurmanın olmadığını farkettiğimde üzerime ceketimi alıp dışarı çıktım.Evime en yakın marketin bile bana Jungkook'u hatırlatması trajikomikti.Aptalca bir plan yapmıştık,bir daha karşıma çıkmaması için anlaşmıştık.Şimdi düşününce başından beri ne kadar da anlamsız şeyler yaptığımı görebiliyordum.

Daha fazla düşünme,daha faza düşünme! Kafamı deli gibi iki yana sallayarak içeriye girdim ve en büyük paketteki dondurmayı alıp kasaya geldim. Saat akşam onu biraz geçmişti ama sokaklar hafta içi olduğu için normalden daha az kalabalıktı.Eve doğru giderken arkamdan iki kişini geldiğini farkettim.Yavaş yavaş ve yalpalayarak yürüyorlardı.Korktuğum için adımlarımı hızlandırdım ama birkaç saniye sonra kolumdan tutan bir el yüzünden donup kalmıştım.

"Ters bir hareket yapmadan yürümeye devam et." Bacaklarım otomatik olarak hareket etmeye başlamıştı ama beynimin durduğunu hissediyordum. Diğer tarafıma biri daha geldiğinde onların arkamdaki sarhoş adamlar olduğunu anlamıştım ama gerçekte hiç sarhoş görünmüyorlardı.

"S-siz kimsiniz?" İlk başta beni duymadıklarını sandım ama bir tanesi kafasını bana döndüğünde yüzünde korkunç bir gülümseme vardı.

"Sevgilin bizden bu kadar kolay kurtulabileceğini sanmıyordu heralde."

"Benim sevgilim falan yok, başka biriyle karıştırıyor olmalısınız. Lütfen bırakın gideyim." Beni duymadan birbirleriyle konuşmaya başladıklarında siyah bir arabanın önüne gelmiştik. Beni içeriye ittiklerinde daha iri olan konuştu.

"Bunun o kız olduğuna eminsin değil mi?"

"Bu kadar güzel bir kızı unutmam zor. Kesinlikle o kız. Patron görünce çok sevinecek." Beni ortalarına alıp arabaya yerleştiğimizde kafam karmakarışıktı, bunun gerçekliğine inanamıyordum. Şuan beni kaçırıyorlar mıydı?

"Neden bunu yapıyorsunuz? Yanlış anlaşılma var, benim sevgilim yok ve ben birşey yapma-"

"Kapa çeneni! Birkaç hafta önce o âdi çocukla beni peşinizden koşturdunuz. Siz iki salak çocuğun izini kaybettiğimi sanmıştım ama şansa bak ki kürkçü dükkanına geri dönmüşsün." Bu sefer neler olduğunu anlamıştım. Jungkook'un o gün bahsettiği hesap olayı olmalıydı. Sakin olmaya çalıştım.

"Bakın, ne kadar istiyorsanız vereceğim. Lütfen beni bırakın." Güldüler. 

"Bu saatten sonra sadece borç kapatmakla yetinmeyiz. O çocuk güzel bir dayağı haketti." Gözlerimi endişeyle kapattığımda tek düşündüğüm bu iki manyaktan nasıl kurtulacağımdı. Arabadan indirdiklerinde etrafa göz gezdirdim. Genelde barların olduğu bir sokaktaydık, her tarafta ışıklı tabelalar vardı. Benide bir bara doğru yönlendirdiklerinde tabelasına baktım. Girişte iki tane adam duruyordu, içeri girdiğimde etrafın kalabalık olduğunu gördüm. Yüksek sesli müzikten dolayı bağırsamda sesimi duyuramayacağımı bildiğim için çabalamadım. Barın en arkasına doğru ilerleyip beni boş bir odaya soktular.

"Telefonunu açıp bana ver." Usulca iri adamın dediğini yaptım.

"Bakalım Jungkook hergelesi nerelerdeymiş." Ona ne yapacaklarını tahmin ediyordum ve bu kalbimin sıkışmasına neden oluyordu.

"Yapma! Lütfen onu arama ben ne kadar isterseniz vereceğim."

"Cazip bir teklif ama patron ona Jungkook'u getirdiğimi görünce daha iyilerine sahip olacağım." Lanet olsun, Jungkook onlara ne yapmıştı bu kadar! Telefonumdan numarasını bulup aramasını izledim. İkinci çalışta açmıştı.

"Lisa?" Meraklı sesini duymam tutmaya çalıştığım gözyaşlarımın akmasına yetmişti. 15 gündür duymadığım bu ses yüzünden tehlikedeydim ama umurumda değildi. "Jungkook hemen telefonu kapat!" Diyerek bağırdığımda diğer adamın saçımı çekerek kafamı geriye yatırmasıyla ağzımdan acı bir inleme koptu.

"Neler oluyor,Lisa!" Kendimi tutamadan ağlamaya devam ederken telefonu tutan adam kahkaha attı.

"Sürpriz! Bil bakalım ben kimim?"

"Kimsin sen! Lisa nerede?"

"Tanımadın mı beni? Ama bak darılırım. Borç takıp kaçtığın barı hatırlarsın belki. Şimdi ödeşme zamanı, borcunun iki katını getireceksin.Yoksa kız-"

"O kıza dokunursanız sizi öldürürüm. Saçının teline bile zarar gelmeyecek, gözleriniz bile değmesin. Yarım saate lanet paranı getireceğim adi piç kurusu!" Adam gülmeye devam ederken küfürü duyduğunda yüzü korkunç bir ifadeye bürünmüştü.

"15 dakikan var. 2500 doları getir ve kızı al. Geç kaldığın her saniye kızın saçının bir teli kopar." Telefonun arkasından bağırma ve kırılma sesleri geldiğinde titredim.

"Jungkook! Gelme, ben hallederim." Sesimi sakin tutmaya çalışarak konuştuğumda telefonun kapandığını sanmıştım ama bir süre sonra onun keskin sesini duydum.

"Lisa, güzelim sakin ol tamam mı? Oraya hemen geleceğim ve sana kimse dokunamayacak." Telefonu kapattığında kendimi bıraktım hıçkırarak ağlamaya başladım.

Geleceğini biliyordum.

Beni en çok korkutan da buydu.

E.G.OHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin