"...ve sonra dün yine öpüştük." Rose ağzı açık bir şekilde bana bakakaldığında tek hissettiğim şey artık biraz olsun rahatlamış olduğumdu. Ablama karşı hissettiğim suçluluk artarak devam ediyordu, ama artık en yakın arkadaşımdan sakladığım bir sırrım kalmamıştı.
"B-buna inanamıyorum.Neden daha önce anlatmadın?" Ayağımla oynattığım taş parçasına baktım.
"Çünkü bunu büyütmek, anlatarak önemli birşeye dönüştürmek istemedim. Ama şimdi-"
"Ama şimdi ondan hoşlandığını farkettin ve ne yapacağını bilmiyorsun."
"Hayır! Ondan hoşlanmıyorum. O hala egoist çapkının teki benim için. Sadece...artık o kadar nefret etmiyorum diyelim." Kaşlarını inanmamışcasına havaya diktiğinde gözlerime dolan yaşların akmasını engellemeye çalışıyordum. Buna inanmamıştı, kendimi bile inandıramamıştım ki.
"Ah,Lisa...Peki şimdi ne olacak?" İki gündür Jungkook'un aramalarına dönmüyor, mesajlarına cevap vermiyordum. Sadece okula gidip geliyor ve karşılaşma ihtimalimizin olduğu hiçbir sokaktan geçmiyordum. Kaçıyordum. Son zamanlarda hayatım boyunca kaçmadığım kadar kaçıyor ve inkar ediyordum. Korkağın tekine dönüşmüştüm.
"Ablamın hoşlandığı çocuğa karşı birşeyler hissedemem Rose. Bu beni nasıl biri yapar?"
"Ama ablan artık Jungkook ile ilgilenmiyorki. Kendin söyledin artık unutmaya çalışıyor diye." Evet öyle demişti ama bu yinede gerçeği değiştirmezdi. Jungkook ile aramızda bir çekim olduğunu kabul etmiş olabilirdim ama bu sadece öyle kalmalıydı. Bir kere o en sevmediğim erkek karakteriydi! Onu unutabilirdim,bunu yapabileceğimi biliyordum.
"Her neyse Rose.Sana bunları anlattığım için artık daha rahatım. Şimdi tek dileğim bu yaşananları bir an önce arkada bırakmak."
"İstediğin kadar unutmaya çalış, eğer bu birbirinizin kaderinde varsa mutlaka olur Lisa."
"Dedi bilge olan kişi. Bazen arkadaşım mısın yoksa hayat koçum musun bilemiyorum. Senin bana hak verip desteklemen gerekiyor."
"Ben her zaman senin yanındayım ve seni tutuyorum. O yüzden sana gerçekleri söylemek görevim." Gözlerimi devirdiğimde ayağımın altındaki taşı elime alıp denize fırlattım. O sırada telefonum çaldı. Cebimden çıkarıp arayan numaraya baktım. Ekranda 'Yoongi' yazıyordu. İlk başta çıkaramamıştım ama daha sonra partideki çocuk olduğunu hatırladım. Beni gerçekten arayacağını düşünmemiştim. Telefonu açtım.
"Selam bayan önyargı"
"Selam bay paparazi. Umarım o fotoğrafı silmişsindir." Güldü.
"Duvar kağıdım olmayı hakediyordu ve oldu."
"Seni izinsiz fotoğrafımı çekmekten polise şikayet edebilirim..."
"Hadi ama, bu kadar kötü olamazsın. Bana verdiğin sözü hatırlıyor musun?" Kaşlarımı çattım.
"Ben söz verdiğimi hatırlamıyorum."
"Evet söz vermemiştin,sadece şansımı denedim. Bu akşam seni çok sevdiğim bir mekana götürmek istiyorum. Gelir misin?" Bu bir çıkma teklifi miydi, yoksa sadece takılmak mı istiyordu anlayamamıştım. Her ikiside kötü bir fikir gibi görünüyordu. Ben Jungkook'tan uzaklaşmak isterken onun arkadaşlarından biriyle dışarı çıkmamalıydım.
"Hadi ama, evlenme teklifi falan etmedim. Arkadaşça takılmaktan bahsediyorum. Sana nasıl bir arkadaş olduğumu göstermek istiyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
E.G.O
Fanfiction''Jungkook denen adi herif hanginiz?" Hepsi ne oluyor dercesine birbirine bakmaya başladığında tek bir kişi masaya kolunu koydu ve çenesini avucuna yaslayıp umursamazca bana doğru eğildi. "Ne için lazımdı?" ➖➖➖ Belki de birbirimizi ilk gördüğümüzde...