Okula varıncaya kadar 12 olmuştu. Sayhan: "Hani 12'de görüşecektik şu esrarengiz Kartal'la!"
Yunus, gülümseyerek: "İyi de verilen adresi biliyorsun sen zaten. Bizim ev orası!"
Sayhan'ın, canı sıkılmış: "Tamam tamam ben vazgeçtim, Kartal'dan! Hadi çocuğu al da işimize bakalım"
Saatine bakan Yunus Emre, öğle arasına 40 dakika vardı: "Çocuğu alalım, oradan bizim eve geçeriz."
Sayhan, keyfi gitmiş somurtkan bir bakışla:
"Bir meyhaneye gidiyoruz, emekli komutan bize yaşadığı olayları anlatıyor. Ve görevli askere kağıt veriyor. Kağıtta bizim evin adresi yazıyor."
Yunus Emre, söylenenleri dinlememiş gibi:
"Sen burada bekle, Ferhat'ı alıp geleyim, tamam mı?"
Bu kez Sayhan ters ters bakarak: "Tamam tamam!"
Okuldan eve geçmişlerdi. Nedense can sıkıntısı ile yorgunluktan yatağına uzanan Sayhan, uzun sürmeden hareketsiz kalmıştı. Uyumuştu...Gözlerini açtığında krem renkli badanalı odada yatıyordu. Ancak kalkacağı esnada başucunda oturan sivil kıyafetli bir adam vardı. Hemen kendini toplamak için hamle yaptı. Yanındaki adam kısık sesle: "Kalkma sen öldün kalkma" dedi. Bunun üzerine ikinci kez hamle yaptı Sayhan. Aynı adam, birden bağırarak: "KALKMA UZMAN ÇAVUŞ, KALKMA! KALKMA LAN! SEN ARTIK BİR ÖLÜSÜN!"
Sayhan, o an taş kesilmiş; nefes dahi almıyordu, alamıyordu. Söylenenler ile ikinci defa şok olmuştu. Kirli sakallı adam, çatık kaşla Sayhan'a bakıyordu. Sakince masanın üzerinde bulunan tabancayı aldı. Nasırlı eline aldığı tabancayı, Sayhan'a, aynı ses tonuyla: "Seni evinde uyurken öldürdüm! Eve girdik, işe yarar birşey varsa aldık. Yoksa da, gelen olur diye evi tuzaklayıp gittik. Merak edenler oldu, zile bastılar açan yok. Birkaç kez denediler; Yok kapı mapı açılmadı. Derken usta çağırdılar. Belki bir de ambulans, ekip otosu geldi. Ama kapıyı açtıkları sırada, az önce elinde oynadığı tabancayı kaşla göz arasında namluya mermiyi sürdü. Sayhan'ın şaşkın bakışlı ve boncuk boncuk terli yüzüne tabancayı doğrultarak, ateş eder gibi, BOOM, öldüler! Çünkü kapıyı tuzakladık." Tabancayı masaya bıraktıktan sonra ayağa kalkan o garip adam, Sayhan'a: "Sen şimdi şehit oldum diye mi seviniyorsun? Hayır, sen şehit değilsin! Pisi pisine ölmüş, asker eğitimi alan ama görevini dahi yapamayan birisisin! Sayhan'a doğru eğildi Öyle mi? masaya elini hızlıca vurarak kendi sorusunu cevapladı, Öyle elbette!"
Tabakadan çıkardığı sigarayı yaktı. İlk dumanı üfleyen kirli sakallı adam, gök gürültüsüne benzer sesle: "Hakkari İkiyaka Dağı'nda Komando Karakoluna işte böyle sinsice girmişti, o orospu çocukları... Tam 24 şehit! 24 ayrı eve 24 ölü adam gitti, o gün! Sebep ne peki? Neden şehit oldu bu adamlar? İkinci defa aynı sesle: "Nöbetçi çavuşun uyumuş olması! Zaten önce onu vurdular enseden.. Sonra karakola girdiler ve bize yaptığımız hatanın bedelini ödettiler... O gün o uzman çavuşu adam gibi eğitmedik, o yüzden nice ana kuzusu gitti.. Ana babanın değişmeyen tek cümlesi: VATAN SAĞOLSUN!"
Sayhan'ın cebine bıraktığı kağıdı işaret eden Aynı adam, buğulu sesle: "Bunu oku! Yanımıza öyle gel!" Gideceği an geri döndü:
"Peki...Hiç uyumayacak mısın? Uyuyacaksın.. Uyuyacaksın ama ya ağır olmayacak ya da operasyon bitinceye kadar hiç olmayacak!"Sigaranın külü, nasırlı elinin yarıklarına; dumanı, kızarmış gözlerini sırılsıklam yapmıştı. Gözlerini sabitlemiş öylece bakıyor, sigarasını bitirip kül tablasında hırsla ezerek: "Eğer o uzman çavuş, o gün o ağır uykuya dalmamış olsaydı, evinde karısı ve ailesiyle birlikte oturuyordu. Hemen kendini topladı ve: "Adın neydi senin?"