O an Burak'ın gözlerinden anlaşılıyordu her şey.Bir an tutuldum.Sanki onu görmemiş gibi önüme döndüm.
"Yani öyle değil.Mesela diyorum..."
"Burak yüzünden değil mi?"dedi kısık sesle.
"Ne alakası var ya?"dedim kolunu cimcirerek.
"Peki madem..."dedi Bora tek kaşını kaldırarak.
Arkama döndüm;
"Burak bak öyle değil."
Tek elini havaya kaldırarak masadan kalktı ve yürümeye başladı.Hemen arkasından gittim.Durdu ve dudaklarını araladı;
"Seni kısıtladığım için özür dilerim.Aşkın içinde patladı."
"Ne aşkı ya?Ne diyorsun sen?Ben ve Bora?Ha?Bak onunla benim ismim bir araya gelmez.Bu kadar.O sürekli beni sev dediği için işte desem ne değişecek şeysinden demiştim."
"Neysinden?"
"Osundan işte Burak."
"Tamam bebek ama unutma.Aşık olmak serbest."
"Üf vızıldama şekercim yürü."
"Sustum."dedi elleriyle fermuar gibi ağzını kapatınca.
Zaten iyice zorlanıyordum konuşmaya ama yapmak zorundaydım.
Sabah olmaya başlayınca alarmla uyandım.Sessizce evden çıkıp akşam Burak'a yazdığım çay bahçesine doğru yürümeye başladım.Karşımda uykusuzluktan şişmiş gözleriyle Burak duruyordu.Belli uyuyamamamıştı.Çünkü o da gerçeklerden uyuyarak kaçamıyordu....Benim gibi...
Ya da ağladığı belli olmasın diye duşa girmiyordu.Onun ağlamaması için benim olmamam yeterliydi.
Aşık çocuk.
Seni seviyorum galiba.
Yalan mı söyledim?
Yo,söylemedim.
Usulca sandalyeyi çektim.Çantamı masaya bıraktım ve kelimler ağzımdan dökülmeye başladı.
"Nasılsın?"dedim koluna dokunarak.
"İyiyim,sen nasılsın?"
"Yıkıldım ama ayaktayım."
"Ben tutarım seni."Dedi ve 90'a vurdu.
Elendim ben.
Hatta düştüm.
"Tutarsın da ben yine kayıp giderim."
Ortalık duman aldı.
Ha bir de parfümü o kadar güzel kokuyordu ki...Güzel kokuyor diyemedim.O güzel teninin kokusu....
Belki de daha güzel korkmasına gerek yoktu.Çünkü az sonra koku olup kalbime karışacaktı.O güzel kokusunu kalbime dolayıp bir düğüm yapacaktı.O düğümü çözecek kişiyi ben seçecektim.Ne Bora ne başka biri olacaktı bu.Çünkü o düğümün içindeki aptal kalpli kız bunu isterdi.Çünkü başka ellerin kalplerine dokunması onu mutsuz ederdi.Kalbinin her tarafı bunu isterdi.
"Burak dün için bir açıklama yapmayacağım.Sadece bir soru,evet hayır yapacağız tamam mı?"
Pat diye soracaktım.Ağzım alışsın.
"Beni seviyor musun?"
Soru mükemmel.
"Tabii ki de bu nasıl soru?"
Sen gör şimdi Bırak efendi.
"Bana a-aşık mısın?"
Sustu.Uzun bir süre.
Ben devam ettim.
"Seni bilmem ama ben seviyorum,yani aşk deniyor sanırım."
Elini kalbime yasladı kalbim normal atıyordu.Çünkü onun yanında hep öyle atardı onun yanında.
Normal değildi,hem de hiç.
"Kendimi kandırıyorusun Beril.Buna zorunda değilsin..."
"Bana aşkı öğret,içimdeki heyecanı..."
"Kalbin anlatıyor herşeyi."
"Kalbim sana alışık çünkü senim için atıyor."
"Şimdi ben senin dudaklarına bir-"derken dudaklarına yapıştım.İkimiz de elimizi birbirimizin kalbine koyduk.İkisi de deli gibi atıyordu.
Aşktı bu.
Hem de en güzelinden.
Pişman değildim.
Hem de hiç.
Kendimi geri ittirdim ve pembe yanaklarımdan nedenini bilmediğim gözyaşlarım akıyordu.
"Beril!"diye bağırdı arkamdan.
Ağlayarak geri döndüm.Bu sefer o bir öpücük kondurdu pembe dudaklarıma....
Dünya durdu o saniyeler.
İlerlemedi,
İlerlemesin.Kafamı yavaşça arkaya itti ve göğüsüne bastırdı.O da ağlıyordu.
Çünkü mutluyduk.
Biz.
Ben değil.
O da değil.
Biz.
Ama bizim dışımızda iki kişi daha vardı orada.
Bilin bakalım kim?
Uğur ve Cüneyt.
Kim yazdı lan bu seneryoyu?
NOT:
Bu arada nasılsınız?Sizlerden bir şey rica edebilir miyim kuzular?En sevdiğiniz repliği ya da sözü yazar mısınız?Sizleri seviyorum,hem de çok.