Tabiki de üvey babamla gidip Jungkook'u görmeyi tercih etmiştim. Onu bu haliyle yapayalnız bırakamazdım. En başında gitmem hataydı zaten. Karşı çıkıp Jungkook'un yanında kalmalıydım veya onunla gizli gizli buluşabilirdim. Lanet gururum yüzünden bu yaşananlar fazla zordu.
" Geldiğin için sağol. En son konuştuğumuzda... Gelmeyeceğini söylemiştin. Ama sen geldin."
" Senin için gelmiyorum. Jungkook için geliyorum. Daha fazla acı çekmemize izin vermeyeceğim ve onu bir daha asla yalnız bırakmayacağım."
"İyi olmasını sağladıktan sonra gideceksi-"
" Bir daha hayatımıza karışmana izin vermeyeceğim. Şimdi sus ve Jungkook'un yanına gidene kadar sakın konuşma! "
Bir süre tiksinç bir şekilde yüzünü inceledim ve pencereye geri döndüm. Arabayla bir yerlere gidip gelmeyi seviyordum. Dışarı bakıp istediğin her şeyi düşünebiliyordun. Belki de sakince düşünebildiğim nadir yerlerden birisi de arabalardı.
Jungkook'u görünce ne yapacaktım? Onunla karşılaşınca ne yapmam gerekiyordu? Ağlamak istemiyordum ama kesin ağlayacaktım. Ona sımsıkı sarılıp hasret kaldığım dudaklarına kavuşacaktım. Evet. Kesinlikle böyle yapacaktım.
" Geldik efendim."
Düşüncelerime ara verip nereye geldiğimize baktım. Eve geleceğimizi düşünürken hastaneye gelmemiz kalbime hançer gibi batmıştı. O... Bu kadar kötü müydü?
Hemen arabadan indim ve koşarak hastaneye girdim. Girişteki görevli kıza odasının nerede olduğunu sordum. Kız yavaş yavaş hareket ederken daha fazla bekleyemeyeceğimi anlayıp kız daha cevap vermeden içeriye koştum. İkinci kata çıkıp koridor sonundaki odaya baktım. Orada değildi. Birkaç odaya daha baktım. Hiçbir yerde yoktu. Son bir oda kalmıştı. Hızlı bir şekilde içeri girdim.
Aylarca görmediğim adam karşımda duruyordu. Zayıflamıştı. Saçları uzamış ve dudakları aralık bir şekilde uyuyordu. Yanına gittim. Yumuşak saçlarını ellemeye kıyamadım. Uyandırmak istemedim. Güzel suratını izledim. Sahi, neden bu kadar güzeldi? Onu hakedecek ne yapmıştım...
İzlemeye devam ederken gözleri açıldı yavaş yavaş. Uyumaktan şişmiş gözleri ve dudakları çok albeniliydi.
" Ji-jimin! Bu gerçekten sen misin?"
" Evet bebeğim. Benim..."
" Ama se-sen gitmiştin. Se-sen beni sevmi -"
"Şşşh ağzına öyle laflar alma. Ben seni çok seviyorum. Sen hayatımda gördüğüm en kusursuz en mükemmel insansın. Seni ellemeye bile kıyamıyorken nasıl böyle konuşabilirsin! "
" Ji-jiminnn. " ağladı. Hıçkıra hıçkıra ağladı. Bir şey diyemedim, ağlama diyemedim. Çünkü ağlamak bile çok yakışıyordu.
İçinde ne varsa ağlayarak çıkarmasını bekledim. Bende ağladım o sırada. Çünkü ağlamak en çok bize yakışıyordu. Ağlamayı en çok biz hakediyorduk.
İnce kollarını kaldırdı ve boynuma doladı. Eskiden böyle miydi? Kaslarını hissettiğim kolları bu kadar ince miydi?
" Seni çok özledim Jimin. Ne-neden bu kadar geç kaldın?"
Gözlerimi yumdum ve başımı huzurlu boynuna koydum. Kendi öz kokusu en sevdiğim kokuydu. Kimse de yoktu bu koku. Sadece onda vardı.
"Özür dilerim... Bir daha. Bir daha senden asla ayrılmayacağım. Bir daha kimse bizi ayıramayacak... " başımı boynundan kaldırdım ve aylarca tadına varamadığım dudaklarına, dudağımı koydum...
Helloooooo. Çok uzun bir zamandır görüşemiyoruz. Farkındayım :((( ama bundan sonra eskisi gibi devam edeceğim. Hayatımı düzene koymam gerekiyordu ve telefonum geç gelince işler iyice karıştı. Neyse çocuklarımı birleştirdiğime göre eskisi gibi bölümler gelebilir ayrıca bir iki bölüm sonra final...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stupid Love | Jikook
FanfictionSize zorbalık yapan bir 'üvey' kardeş hayal edin... _ (1) #bxb 18/10/2020