Gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalışıyordum. Dünya karanlıktı, çevre karanlıktı. Gördüğüm tek şey iki kişiye ait mezarlık. Josh ve Tiffany Seaver'ın, öz olmayan ailemin mezarına bakıyordum.
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek toprağa oturdum.
'' Başarmalıyım değil mi? Öz ailemi bulmalıyım...'' dedim titreyen sesimle. Eskiden olsa kaldırmaya bile üşendiğim elimi kaldırım ailemin, yaşamım boyunca bana yardım eden insanların mezarlarının üstüne koydum. Ne yapmalıydım? Yaşamaya devam mı etmeliydim?
Çalan telefonum ile yerimden sıçradım. Kimin aradığına bile bakmadan bataryamı çıkartıp bavulumun en altına attım. Geri dönmemek üzere ayrılıyor, mutluluk ve sevgiyi geride bırakıyordum.
Gözyaşlarım durmak bilmiyor, ayaklarım yürümek istemiyordu. Beynim bile ailemin öldüğünü kabul etmiyordu. Tüm gücümü toparlayarak ayağa kalktım. Aileme selam verip, doğduğum ülkeye- Kore'ye Doğru yola koyuldum. Tüm anılarımı geride bırakıp, yeni bir yaşam kurmaya, bir ay sonra başlayarak olan okulumda başarılı olmaya çalışacaktım. Peki ya mutlu olabilecek miydim?
Tekrar aşkı tadabilecek miydim?
* * * * * *
Uçaktan iner inmez derin bir nefes aldım. Yaklaşık olarak bir gündür yollardaydım ve evimi bir an önce bulmak istiyordum.
Bavulumu alıp uyuz uyuz bir sonbahar havasında yürümeye başladım. Yaşadıklarımı düşünmemeye çalışıyor, yaşayacak olacaklarıma odaklanıyordum. Tek problem var ki Korece bilmiyordum. Yazıları oh hayır şekillerin anlamını bilmiyordum. Birden düşünmeye başladım. Ben nasıl olurda Kore'de doğmuş olurum ...
Birkaç ara sokağa girdikten sonra yolumu kaybettiğimi anlayıp birilerine yol sormaya başladım fakat kimse- ya da sadece sorduğum kişiler İngilizce bilmiyor, beni salak durumuna sokuyorlardı. Biraz daha yürümeye çalıştım ama önümdeki kalabalık buna engel oldu. Çığlık atıyorlar, kâğıt uzatıyorlar ve flaş patlatıyorlardı.
Flaş patlattıkları yere doğru baktığımda sarı ya da beyaz saç renkli, 20'li yaşlarında bir çocuk gördüm.
'' Affedersiniz. İngilizce biliyor musunuz?'' diye sordum. Bana sanki bir cüceymişim gibi yukardan bakmaya başlayarak çocuk kepini düzeltti.
'' Elbette biliyorum. Şu an resim çektiremem ama imza verebilirim. '' dedi. Ne? İmza ... Neden?
''İmza mı? Neden sizden imza alıyım ki ...? '' dedim. Sanki ilk defa böyle şeylerle karşılaşıyormuş ya da ben bir Dünyalı değilmişim gibi bakmaya başladı.
'' Beni tanımıyor musun? PARADİSE -K 'den Bae ...!'' dedi. Bae? O da kim?
Başımı 'hayır' anlamında sallamaya başladım.
'' Seni tanımam mı gerek? Sadece buralarda böyle beyaz küçük evler varmış. Onlar nerede?'' diye bilmişlik taslayarak sordum. Tanımadığım gruptan olan Bae adındaki çocuk bana uzun uzun bakmaya başladı. Elindeki kâğıda bakarak 'goldeu saiteu ' yazan yeri gösterdi.
'' Buradan sağa dön tam karşında. '' dedi. Sırıtarak bavulumu kalabalığın arasında çekiştirmeye başladım.
19 yaşıma ailemin kazayı geçirdiği gün basmıştım. Liseden olan tek arkadaşımla dolaşırken polisten telefon gelmiş ama açma gereksinimi duymayıp telefonumu sessize almıştım. Ne kadar da salağım değil mi?
...DOĞUM GÜNÜ...
Özgürlüğümün başladığı, zorlamaların bittiği yaşıma gelmiştim. Artık her şey benim istediğim, isteyeceğim gibi olacak yaşamıma zevk katacaktı. Neden mi? Artık 18 'imi geride bırakacak, serbest yaşayacaktım. Anna o gece benim doğum günü partimi yapmak için Lost Bar'a götürecekti. Ailem ise kısa bir akraba ziyaretine çıkacaklardı. Güzelce hazırlanmış, yaşayacaklarımdan habersiz gülümsüyordum. Anna geldiğinde ailem çoktan evden ayrılmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Famous Love ✔ | Kai
RomanceSadece saklamam gereken bir sır ile yaşamam gerekirken hayatın zorluklarına bir adım daha atmıştım . Nereden çıktın seni sersem ? Neden beni buldun ve tanıştırdın hayatınla ? Sadece sakla sırrı .. Böylece güvende olursun .. @-xoxo-kk...