4. Bölüm

1K 108 40
                                    

Üç sene sonra...

Diğer günlerde olduğu gibi bugün de hüzünle açmıştı gözlerini Aykız. Kahvaltı bile etmeden, dağın tepesine çıkıp bir taşın üstüne oturdu. Burnu sızlıyordu, ağlamamak için kendini ne kadar zorlasa da, tutamıyordu kendisini. Dişlerini sıktı, bu sefer ağlamayacağım tutacağım kendimi diye tekrar ediyordu içinden. İçten içe kendine telkinler veriyordu, lakin bir işe yaramıyordu. Gözünden bir damla yaş, çilli yanağından süzülüp boğazına kadar inmişti. Gerisi yağmur'dan sonra gelen sel misali gibi, boğulmuştu göz yaşlarının içinde. Yiğit gideli neredeyse iki buçuk sene oluyordu, Aykız her zaman bir daha onu asla göremeyeceğini düşünür, kendini harap edene kadar ağlardı. Halbuki Yiğit söz vermişti geri geleceğine, Yiğit sözünü tutardı, mutlaka geri gelirdi. Elinde ki taşı sıktı, tıpkı Yiğit'in gözleri gibi yemyeşildi taş. Gitmeden önce, Yiğit saklaması için kıza hediye etmişti.

Derin bir nefes aldı Aykız, bütün havayı ciğerlerine çekip, derince soludu sonra. Yiğit'in gidecekleri haberini verdiği gün geldi aklına, hiç çıkmamıştı ya.

🍃🍃🍃

Aykız her zaman ki gibi şen şakraktı, elbiselerini giyinip aşağıya indi. Ailecek güzel bir kahvaltı da yapmışlardı, Aykız yedi yaşına girmek üzereydi. Bunun için çok heyecanlıydı, mektebe başlayacaktı. Yiğit'le birlikte ders çalışırlardı belki de, Yiğit öğrendiği bilgileri Aykız'a da anlatırdı, kendisi de pekiştirmiş olurdu hem. Aykız yüzünden eksilmeyen gülümsemesi ile İshak dedenin konağına doğru hızlı adımlarla ilerledi. Tahta kapı sonuna kadar açıktı, içeriye kısa bir göz gezdirdikten sonra yüksek sesle bağırdı.

"Yiğit, Yiğit neredesin." Aykız merdivenlere doğru dikkatini vermiş, Yiğit'in aşağı inmesini bekliyordu.

Ama onun yerine Gonca hatun gelip, Yiğit'in dereye gittiğini, Aykız'ı da orada beklediğini söyledi. Aykız'ın yüzünde ki gülümsemesi anında kaybolmuştu, Gonca hatuna teşekkür edip koşar adımlarla dereye gitti. Aykız dereye koşarken, ayağı taşa takılmış ve yere düşmüştü. Eline batan taşları ve yüzülen kolunu hiç umursamadan ayağa kalkıp tekrar dereye koşmaya başladı. Eğer Yiğit Aykız'ı beklemeden bir yere gidip, orada Aykız'ı bekliyorsa, muhakkak bir şeyler olmuştur. Aykız bin bir düşüncesi ile dereye kadar koşmuştu, koştuğu yollar sanki uzamış gibiydi, Yiğit'in yanına gelebilmek bir asır gibi sürmüştü. Yiğit dere kenarına oturmuş, şehire geri döneceklerini nasıl Aykız'a söyleyeceğini düşünüyordu. Elinde ki taşları sinirle dereye atıp, oluşturduğu büyük ve küçük daireleri izliyordu. Aykız sessiz sedasız Yiğit'in yanına oturup, dereye bir taş atmıştı. Ayaklarını kendisine doğru çekip,

"Ne yapıyorsun burada?" Diye sordu.

Yiğit birkaç saniye hiç konuşmadan sadece öylece Aykız'ın yüzüne baktı. Birkaç kez yutkundu ve sonunda birkaç kelime sarf etti.

"Biz şehre geri dönüyoruz." Aykız şaşkınlıkla Yiğit'in yüzüne baktı, sonra bir damla gözyaşı yanağından süzülmüştü.

"Anam gebe, hem kardeşime bakmak, hemde bu kadar işi yapmak zor oluyor. Köy şartları da çok zor, anam burada daha fazla kalmak istemedi. Babamın işleri de bitti zaten, benim de mektebe geri dönmem gerekiyor. Dedem de bizimle gelmeyi kabul etti." Yiğit'in burnu sızlıyordu, konuşurken sesi titremişti.

Evet büyüyeceklerdi, oyun oynayamayacak, birlikte vakit geçiremeyeceklerdi. Yine de bir yerlerde göz göze gelip, hal hatır sorabilirlerdi birbirlerine. Şimdi giderse, bir daha asla Yiğit'i göremezdi. Birbirlerini kaybederlerdi, görüşemezlerdi bir daha. Yiğit'i unuturdu, oynadıkları oyunları unuturlardı. Birlikte gülüp eğlendikleri, ağlayıp sızladıkları yerleri unuturlardı. Yiğit Aykız'ın büyüdükçe daha da güzelleştiğini göremezdi. Mektebe gittiği zaman, hangi derslerde iyi olduğunu, okulda ne sakarlıklar yaptığını bilemezdi. Aykız Yiğit'in nasıl bir delikanlı olacağını, büyüdükçe nasıl değişeceğini göremezdi. Birbirlerini göremeyeceklerdi, yüzlerinde oluşan ufak tebessümü bile unutacaklardı belki de.

DİVANE-İ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin