Akşam karanlığı yavaş yavaş çökmeye başlamış, ay ve yıldızlar gökyüzünde ki yerlerini almaya başlamıştı tek tek. Sokaklarda koşuşturan çocuklar, dükkanlarını kapatıp eve dönen insanlar da yaklaşan vakitle birlikte tükenip gitmişti. Kapılar açık bırakılmış, yoksul olanlar bu sofralara konuk olmuştu. İmamın ezanı okumasına birkaç dakika kalmıştı, Yiğit hala aşağı inmediği için Aykız yukarı çıkıp çağırmak zorunda kalmıştı. İstemeye istemeye merdivenleri çıkıp, odaya girdiğinde Yiğit'in hala hediyelere baktığını gördü. Onu bu halde yakalamak Aykız'ı utandırmıştı.
" Ben yemeğin hazır olduğunu haber vermeye gelmiştim." Yiğit'in yüzünde ciddi bir ifade vardı.
" Bunlar için kızgın mısın?" Yiğit başını sağa sola salladı.
" Tabiki kızgın değilim, bunlar benim için çok özel hediyeler. Özellikle yazdıkların.. beni çok etkiledi Aykız. Lakin benim resim yeteneğimin olduğunu nereden biliyorsun?" Yiğit Aykız'ın gözlerine umutla baktı, bunu söylemesini yeğliyordu.
" Kağıtta yazdığı gibi Yiğit, bunu en güzel zamanımızda öğrendim. Zamanı geldiğinde bu güzel anıyı seninle paylaşacağım. " Yiğit derin derin nefesler alarak sakin kalmaya çalıştı.
" Sadece... bunu sonra konuşalım olur mu Aykız?" Yiğit bütün söyleyeceklerini yutmuş, sinirine hakim olmaya çalışıyordu.
Yine Aykız Yiğit hakkında bildiği bir şeyi anlatmamakta ısrar ediyordu. Sadece anlatmasını ve bütün bu olanlar bitmesini istiyordu. Umduğu tek şey buydu. Eğer bir şeyler anlatırsa, bir şeyler de düzelmez miydi? Yiğit başını ellerinin arasına aldı ve düşüncelerinden biraz olsun uzaklaşmaya çalıştı. Gözleri hala kapalıyken, tahtanın gıcırdadığını, bir ayak sesinin yanından uzaklaştığını duydu. Gözlerini açtığında, Aykız'ın merdivenlerden indiğini gördü. Vakit kaybetmeden arkasından Yiğit de inmişti. Israr etmenin bir anlamı yoktu zaten, Aykız anlatmayacağım diyorsa anlatmayacaktı.
Hep birlikte yapılan iftira, dışarıdan bir misafir de katılmıştı. Bir çocuk açık olan kapıdan içeriyi doğru bakarken, ev ahalisi çocuğu sofraya davet etmişti. Yiğit yanında oturan çocuğun saçlarını eliyle dağıtıp gülümsedi.
" Oruç tutuyor musun?" çocuk ağzına bir hurma atıp başını evet anlamında salladı.
" Anan, baban, kardeşlerin falan yok mu? Bu saatte neden tek başınasın." Çocuk kahverengi gözlerini Yiğit'e dikip gülümsedi, ceketinin cebinden saman bir kağıt çıkardı.
Parmağıyla kağıda yazıyormuş gibi yapıp gözlerini tekrar Yiğit'e dikti.
" Kalem mi istiyorsun? " Yüzünde ki gülümsemesiyle birlikte çocuk başını salladı.
Aykız kalkıp mürekkeple birlikte tüyü getirdi. Çocuk mürekkebi ve tüyü Aykız'ın elinden alıp, kağıda bir şeyler yazmaya başladı. Herkes pür dikkat çocuğu izliyordu, sonunda bitirdiğinde Yiğit yazılanları sesli bir şekilde okudu.
" Öncelikle beni misafir ettiğiniz için teşekkür ederim. Ben bir köpekle oynuyordum, onunla buraya kadar geldik. Lakin ben evin yolunu kaybettim, dolaştım durdum lakin çok yoruldum. Ezana da az kalınca, anamın dediği gibi bir eve konuk olmak geldi aklıma. Allah razı olsun, sizde geri çevirmediniz. " Yiğit'i dinlemeyen tek kişi çocuktu, iştahla yemeğini yiyordu.
Yiğit tekrar çocuğun saçlarını dağıtıp gülümsedi.
" Sen hele yemeğini bi ye bakalım, teravih namazında belki babanla karşılaşırız. Şimdi seni merak etmeyeceklerinden eminsin değil mi? " Çocuk kağıda tekrar bir şeyler yazıp Yiğit'e verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİVANE-İ AŞK
SpiritüelAşk kıştan sonra baharın gelmesi gibidir. Kışın güzelliklerle dolu, buz gibidir. Bahar, rengarenk çiçeklerle dolu, sıcacıktır. Aşkta böyledir işte. Hayatın güzelliklerle doludur aslında, ama her zaman bir şeyler eksik ve soğuktur. Aşk geldikten sonr...