Yiğit gece boyunca uyuyamamış ve olanları düşünüp durmuştu. Hem anasının söyledikleri, hemde Aykız'ın söyledikleri karşısında öylece kala kalmıştı. Neler olup bittiği hakkında bir fikri yoktu, ailesinin kendisini suçlaması oldukça mantıksızdı. Sadece birkaç kez gördüğü kızın, sorunun kendisiyle ilgili olduğunu söylemişti. Kendisiyle evlenmek istediğinden şüphesi yoktu, lakin daha önce bir geçmişleri varmış gibi konuşmuştu. Sahi daha önce bir geçmişleri var mıydı ki? Yiğit beynini zorladı, hatırlamaya çalıştı lakin bu konu hakkında hiçbir fikri yoktu. Bu konuyu daha detaylı bir şekilde konuşmalıydı Aykız'la. Çok narin bir kızdı, çok çabuk inciniyordu. Anası bol bol tembihlemişti oysa ki, bu kıza iyi davranması gerektiğini çok iyi anlamıştı. Lakin sebebini anlamıyordu, elbette bir kadına her zaman nazik davranılmalıydı. Lakin Yiğit'i en iyi anası tanıyordu, kadınlara karşı olan sert tavrını biliyordu. Hiç kimseyle evlenmek istemediğini, kendisini zorlayan kızlara bile sert bir dille dile getirmişti. Bir kez daha Aykız'a benzeyen sevdiği kadından nefret etti, her şey onun yüzünden olmuştu. Eğer o kadın Yiğit'in canını bu denli yakmasaydı, Yiğit kadınlara karşı bu denli sert davranmazdı.
Yiğit'in beynine hücum eden bu düşüncelerle birlikte iyice sinirlenmişti. Aykız'ı sevmemesi gerekirken sevmeye mi başlıyordu yoksa? Aklını kurcalayan diğer bir konu hakkında, kötü yanı sert bir şekilde uyardı onu. Sadece o kadına benzediği için öyle olduğunu sanıyordu. Bir kadını sevmeyecekti bir daha, bu konuda kendisiyle bir anlaşma yapmıştı. Lakin Aykız'ı düşünmeden geçirdiği tek bir saniyesi bile yoktu. Sürekli bir şeyleri hatırlatıyordu Yiğit'e. Sonra bir anda toz bulutu gibi kaybolup gidiyordu. Beyninin ve kalbinin kendisine oynadığı bir oyun olduğunu sanıyordu. Başka bir açıklaması olamazdı bu tavırlarının ve bu toz dumanlarının. Yiğit şakaklarını ovmaya başladı, bu kız Yiğit'e iyi mi geliyordu yoksa kötü mü geliyordu anlayamamıştı. Bugün her zamankinden daha fazla yüz yüze konuşmuşlardı. Lakin birbirlerine karşı sert dil kullanmışlardı, yine kırmışlardı birbirlerini.
Düşünmekten yorulmuştu artık Yiğit, eline geçirdiği gaz lambasını alıp yere fırlattı. Yere düşen gaz lambası, cam parçalarını etrafa saçarken büyük bir ses getirmişti beraberinde. Düşünceleriyle baş başa kalmak Yiğit'i adeta delirtiyordu. Bu kadar sorunun bir cevabı olmalıydı, neden herkes bu kadar üstü kapalı konuşuyordu ki. Kimse ne olup bittiği konusunda kendisine hiçbir şey anlatmıyordu. Yiğit ayaklarını kendisine doğru çekmiş, ellerini başının arasına almıştı. Ev ahali bu sesle birlikte ayaklanmıştı, lakin hiçbirisi odasından dışarı çıkıp Yiğit'i rahatsız etmemişti. Gonca hatun oğlunun yanına gidip gitmemekte kararsız kalmıştı. Onu sakinleştirecek birisine ihtiyacı olduğunu biliyordu. "Gidip sakinleştirmeliyim." Diye düşündü. Odasından çıkıp, oğlunun odasına koştu hemen. Elinde ki gaz lambasını tahta rafa koyup, cam parçalarının ortasında oturan oğlunun yanına ilerledi yavaşça. Eliyle dikkatli ve yavaşça cam parçalarını bir tarafa süpürüp oğlunun yanına oturdu. Yiğit gelen kişiye bakma gereksinimi hissetmediği için başını hiç kaldırmamıştı. Gelenin annesi olduğunu biliyordu çünkü, her zaman oğlunu sakinleştirmek için gelirdi.
"Düşüncelerimin arasında kayboluyorum ana, kendimi kaybediyorum. Ben bu kızın kalbini kırmadan, onu incitmeden duramam. Beni en iyi sen tanırsın ana, sinirimi en iyi sen bilirsin." Gonca hatun oğlunun başını okşadı.
"Sen sevdiğin insanlara kıyamazsın, kırarsın incitirsin belki ama için rahat etmez. Bir şekilde tekrar kazanırsın kalbini, özür dilersin. Senin sinirini nasıl iyi biliyorsam, merhametini de en iyi ben bilirim oğlum."
"Ana niye hiçbir şey anlatmıyorsunuz bana, hiçbir şey bilmemek beni kahrediyor. Nasıl davranacağımı bilmiyorum, bugün Aykız'ın nefesi kesilene kadar ağladığını gördüm. Kimse duymasın diye, sakinleşmek için ağzını kapatıp tezgaha vuruyordu. Benden nefret ettiğini sandım, benimle evlenmek istemediğini sandım. Ama bütün sorunun bizimle, benimle ilgili olduğunu söyledi. Hiçbir şeyden haberim olmadığını söyledi, verdiğim sözün bu kadar değersiz mi olduğunu söyledi. Ana bunların hiçbirinden haberim yoktu, bana hiçbir şey anlatmadığın için nasıl cevap vereceğimi bilmeden kalbini kırdım bir kez daha." Gonca hatun başını sağa sola salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİVANE-İ AŞK
SpiritüelAşk kıştan sonra baharın gelmesi gibidir. Kışın güzelliklerle dolu, buz gibidir. Bahar, rengarenk çiçeklerle dolu, sıcacıktır. Aşkta böyledir işte. Hayatın güzelliklerle doludur aslında, ama her zaman bir şeyler eksik ve soğuktur. Aşk geldikten sonr...