20. Bölüm

841 85 11
                                    

Yiğit acıyla tekrar inleyince Aykız hızla üstünden kalktı. Böyle olacağını bildiği halde gözlerinde yaşlar dolmuştu bile. Yiğit'in ağaçtan düştüğü yetmiyormuş gibi birde Aykız üstüne düşmüştü. Aykız'ın gözünden bir damla yaş süzülüp yere düştüğünde, ardı ardına diğerleri de yerini almıştı. İçinden defalarca kez Yiğit'ten özür diledi, aptalca davranıp bunu yapmak zorunda hissettiğini sanmıştı. Yapmak zorunda falan değildi, kendisini hatırlatacak daha başka anıları da vardı. Aykız gözünden süzülen birkaç damla yaşı silip yutkunmaya çalıştı. Boğazı o kadar kurumuştu ki, sesini çıkaramayacağı hissine kapılmıştı.

" Kalkabilecek misin?" Yiğit gözleri kapalı bir şekilde yerde yatıyordu. Aykız korkuyla Yiğit'i sarstı.

" Hey bayıldın mı yoksa!" Bu daha çok sitemli bir söylemdi. Yiğit'in ağzından acıyla bir inleme çıktığında gözlerini de açmıştı. Sırtı fena halde yanıyordu, ayrıca fena halde acı da çekiyordu.

" Eğer kalkmama yardım edersen neden olmasın." Aykız yavaşça Yiğit'i kaldırdığında kendisi yere kapaklanmıştı. Ayağa kalkmaya çalıştığı sırada bileği fena halde acımış, üstüne basamamıştı. Yiğit ise çaresizce Aykız'a bakıyordu.

" Ayağımın üstüne basamıyorum. " Aykız üzüntüyle dudaklarını büzmüş Yiğit'e bakıyordu. Yiğit'e zarar verdiği yetmiyormuş gibi, kendi bileğini de incitmişti. Aykız sinirle tekrar ayağa kalkmaya çalıştığında Yiğit kolundan tutup engellemişti.

" Zorlama Aykız, belli ki bileğini incitmişsin." Söylediklerinden hemen sonra gür sesiyle ikizleri çağırmıştı. Lakin iftar hazırlığı başladığından herkes telaşeliydi. Bir süre daha bağırdıktan sonra sesi duyan tek kişi Kağan olmuştu. Hemen ne olduğuna bakmak için arka bahçeye koşmuştu. Hem ağabeyini hemde yengesini yerde oturur bir şekilde görünce hem şaşırmış hemde komik gelmişti.

" Ne oldu böyle size ağabey." Yiğit kendilerine gülen Kağan'a sinirle baktı.

" Ağaçtan düştük Kağan, eğer lütfedip yardım edersen kalkmayı düşünüyoruz." Kağan yüzünde ki gülümsemeyi bastırmaya çalışırken ağabeyinin ve yengesinin yanına koşmuştu. Ağabeyini kaldırdığında, yengesini orada bırakmanın mantıksız olacağını düşünmüştü.

" Ağabey yengemi kaldırması için Nurbanu'yu çağırıp geleyim hemen." Yiğit hala ayakta, ağaca yaslanmış bir şekilde beklerken Aykız mutsuz bir şekilde yerde oturuyordu. İftar vaktinde boşu boşuna başlarına dert açtığı için kendisine çok kızıyordu. Arada gözünden yaşlar geliyor, onları da hemen siliyordu. Yiğit ise daha fazla dayanamamış ve Aykız'a serzenişte bulunmuştu

" Yeter artık Aykız, ağlamanın lüzumu yok, olan oldu." Aykız bunun karşısında sadece sinirli bakışlarını yollamıştı. Nurbanu geldiğinde Aykız'a yardım etmiş, Kağan da ağabeyinin koluna girmişti. Gonca hatun bitkilerden hazırladığı merhemi verip her ikisini de odasına göndermişti. Önce Aykız bileğine merhemi sürmüştü. Yiğit'in sırtına sürmek zorunda olduğunu biliyordu, lakin nasıl bir halde olduğunu görmekten korkuyordu. Elleri titreyerek gömleği çıkarmıştı önce, gözleri kapalı bir şekilde birkaç saniye bekledi. Yavaşça gözlerini açtığında, ağzından bir hıçkırık kaçmıştı. Yiğit'in sırtının büyük bir kısmı morarmıştı, birkaç yerde de çizik vardı. Ağzını eliyle kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladı Aykız.

" Çok özür dilerim Yiğit, çok özür dilerim." Aklına küçükken Yiğit'in ağaçtan düşmesi geldi. O zaman da Aykız'ın suçuydu düşmesi, şimdi de Aykız'ın suçuydu. Ve bunu bilerek yapmıştı, sevdiği ve kıyamadığı adama bilerek zarar vermişti. Yiğit'in sırtını öyle görünce yüreği öyle çok acımıştı ki, bütün dikenler aynı anda kalbine batıyordu sanki. Daha elinin acısı yeni yeni iyileşmeye başlamışken, şimdi bu eklenmişti yaralarına. Yiğit acıyla Aykız'a dönmüş ve onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

DİVANE-İ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin