8. Bölüm

1K 97 31
                                    

Yiğit dükkana gider gitmez, yüzüğü yapmak için kollarını sıvadı. Kağan abisinin bu heyecanına karşı şaşırmıştı. Yanına gidip, meraklı gözlerle abisini izledi. Bir süre yüzüğün gümüş kısmı için uğraştı Yiğit, sonunda istediği şekli verebilmişti. O kadar dalmışlardı ki iki kardeş, Yiğit kafasını kaldırdığında kardeşi Kağan'la kafaları tokuşmuştu. İkisi de kafasını ovuştururken, göz göze geldiler. O an ikisi de kahkahaya boğuldu.

"Oğlum ne işin var tepemde." Kağan gülüp kafasını ovuşturdu tekrar.

"Ne yapıyorsun diye bakıyordum, dalmışım abi ya." Kağan birden ciddileşip, abisine sorgulu bakışlar yolladı.

"Sahi sen ne yapıyordun." Yiğit derin bir nefes aldı.

"Aykız için yüzük yapıyordum, yeşil zümrüt taşını yerleştireceğim sadece. Kafamı da o yüzden kaldırmıştım." Yiğit gözlerini masanın üstünde gezdirdi.

Yiğit taşı bulduğunda, özenle yüzüğe yerleştirdi. Kağan dikkatle yüzüğe baktı, yüzük o kadar güzel olmuştu ki, Kağan bile hayran kalmıştı yüzüğe. Daha önce abisinin bu kadar güzel yüzük yaptığını görmemişti, hemde bu denli hızlı yaptığını hiç görmemişti.

"Valla abi ben bile hayran kaldım yüzüğe, yengem çok şanslı." Yiğit tebessüm etti, güzel olmuştu gerçekten.

Yolda yürürken hayal etmişti bu yüzüğü, yüzüğün taşını yeşil yapmak gelmişti içinden. Çok tanıdık geldi bir anda bu taş, Yiğit taşa dikkatle bakıp beynini taradı. Ne kadar çok tanıdık gelse de hatırlayamamıştı.

"Hadi işimizin başına dönelim, hem çek artık şu gözlerini yüzüğün üstünden. Nazar değeceksin eserime." Yiğit'in imasıyla sesli gülmüştü ikisi de.

Kendisi için yapılan yüzükten habersiz olan Aykız kendisini yiyip bitirmişti. Çok üzülmüştü Yiğit'in bu kaba tavrı karşısında. Ne yapmıştı Aykız ona, bu kadar kaba davranmak zorunda mıydı yani. Aykız ne kadar düşünmemeye çalışsa da, aklından çıkartamıyordu bir türlü. Sürekli beyninin içinde dolaşıyordu sözleri, sert çehresi. Gün boyu düşünceli düşünceli dolaşmış, kendisini yormuştu.

"Allah'a emanet olun kızlar." Kurstan Nurfidan ve Nurbanu ile dönmüşlerdi.

Kızlar bir şeyler olduğunu anlamıştı, ne olduğunu sormuş olsalar da Aykız hiçbir şey anlatmamıştı. İkizler Aykız'a yenge demeye başlamışlardı bile, bu durumdan çok memnunlardı. Herkes bu evlilik için çok mutluydu, lakin Yiğit yüzünden Aykız da mutlu olamıyordu. Aykız derin bir nefes aldı, cidden bu kadar çok düşünmek zorunda mıyd?. Cevabı olmayan şeyleri düşünmekten çok yorulmuştu. Beynini başka şeylerle meşgul etmesi gerekiyordu, rahatlayabileceği şeylerle mesela. Aykız sadece kitapların arasında rahatlayabilirdi, yarın en sevdiği yere gitmeye karar verdi. Elindeki kitabı bitirmek üzereydi, yenisini yarın alabilirdi.

Bu fikir Aykız'ı rahatlattı, içini huzur kapladı bir anda. Okumayı çok seviyordu, çeşit çeşit kitaplar okumuştu. Kendi içinde kitabın münazarasını da yapıyordu. En çok bu hoşuna gidiyordu, konu konuyu açıyor ve tartışma büyüyordu bazen içinde. Aykız kendisine güldü, bazen kendi kendine tartıştığı için evde sinirli dolaştığı zamanlar oluyordu. Ama çabucak geçiyordu da siniri, ne yaptığının farkına varıyordu. Eve gidip hemen elindeki kitabı bitirmek istiyordu. Aykız düşünceleriyle konağa gelmişti. Konağın kapısından girip, tam kapıyı kapatacağı sırada Nurfidan ve Nurbanu durdurmuştu.

"Anam bugün buraya gelecekti de, seninle gelecektik aslında ama unutmuşuz." Nurbanu kocaman gülümsediğinde, elmacık kemiğinde ki gamze de hemen belli etmişti kendisini.

DİVANE-İ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin