3. Bölüm

1.3K 108 31
                                    

Gün ağarır ağarmaz, köy halkı ayaklanmıştı bile. Herkes işinin başına gitmek için hazırlanmış, çocuklar kahvaltılarını eder etmez dışarıya koşmuştu. Kuşlar her zamanki gibi güzel seslerini gün yüzüne çıkartarak ötüyordu. Köy halkı her zaman ki gibi şen şakrak, dinçti.

Evin küçük kızı haylaz Aykız da diğer köy halkı gibi gün ağarır ağarmaz kalkmıştı. Bugün babaannesi ile elbise dikeceklerdi, çok heyecanlıydı Aykız. Üstündeki geceliğini çıkarıp şalvarını ve elbisesini giyindi, başına da kofisini taktı. Her zaman ki gibi saçlarını iki yana sarkıttı. İşi bittiğinde odadan çıkıp, merdivenlerden aşağı indi. Evin büyük salonunda oturan babaannesinin yanına gidip oturdu.

"Babaanne elbiseyi bugün dikeceksin değil mi?" Selda hatun başını salladı.

"Evet kızım bugün dikeceğiz, birlikte." Selda hatun elindeki tesbihi bir kenarı bırakıp ayağa kalktı.

Evin aşağısına doğru inen tahta kapıyı açıp, birkaç basamak aşağı indi. Selda hatun içeride duran kandili yakıp, yukarıda bekleyen Aykız'ı çağırdı. Aykız dikkatli bir şekilde merdivenlerden inip, babaannesinin yanına doğru ilerledi. Babaannesi dikiş makinesinin koltuğuna oturup, bir süre makineyi inceledi. Uzun süredir makineyi kullanmamıştı, Selda hatun keyifle makineyi çalıştırdı. Mihrimah hatun birkaç kumaş parçası ve Aykız için bir tabure daha getirmişti.

Aykız büyük dikkatle babaannesini izledi, yaptığı her şeyi dikkatle inceleyip aklına kazıdı. Bir elbise dikmek Aykız'ın çok hoşuna gitmişti, eğer büyük olsaydım rengarenk kumaşlar alıp kendime elbiseler dikerdim diye geçirdi içinden. Lakin düşündüğü kadar kolay değildi rengarenk kumaşlar almak. Kumaşlar pahalıydı, ve elbise dikmek o kadar da kolay değildi. Uzun bir süre babaannesi elbiseyle uğraşmış, sadece göğüs kısmını biterebilmişti. Kırmızı kumaştan, üstünde lale işlemeleri olan bir elbiseydi bu.

"Aykız'ım bugünlük bu kadar yeter, yarın devam ederiz." Aykız gülümseyerek başını salladı.

Sandalyeden kalkıp, merdivenleri çıktı yavaşça. Aykız her zamanki gibi dışarı çıkmak için can atıyordu. Aklına yine bir fikir gelmişti, uygulamak için can atıyordu. Aykız anasına dışarı çıkacağını haber verip, pabuçlarını ayağına geçirdi ve hızla tahta kapıdan çıktı. Tahta kapının yanında duran içi su dolu büyük kovayı alıp, konağın arkasına doğru ilerledi. Kovayı taşıyamadığı için sürekli sendeliyor, kovada ki suyu dökmemek için çaba sarf ediyordu. Aykız konağın arkasında ki toprakları suyun içine doldurup, bulduğu büyük dal parçasıyla kovanın içinde ki su ve toprağı karıştırmaya başladı.

Aykız işini bitirdiğinde yan konağa geçip tahta kapıyı çaldı. Yiğit kapıyı açtığında kocaman gülümsemişti.

"Hadi dışarı gel de oyun oynayalım." Aykız haylaz haylaz Yiğit'e gülümsemişti.

"Anama haber verip geliyorum." Aykız başını salladı, Yiğit anasına haber vermeye gittiğinde hemen kovayı koyduğu yere gizlendi.

Aykız tam iki konağın arasında, Yiğit'lerin konağının duvarına dayanmıştı. Görünmeyecek şekilde konağın tahta kapısını gözetlemeye başladı Aykız. Yiğit geldiğinde, pabuçlarını giyip merdivenlerden indi. İki elini beline koyup dikkatlice etrafa bakındı, kim bilir nereye gitti yine diye düşündü Yiğit. Aykız kovadan aldığı çamuru, Yiğit'in ismini seslenerek kendisine bakmasını sağlamış ve tam yüzüne atmıştı. Yiğit neye uğradığını şaşırarak, gözlerini kapatmış öylece yüzündeki çamuru siliyordu. Gözlerinde ki çamuru yere atıp, görüş alanına giren Aykız bir kez daha Yiğit'e çamur atmak için hazırlanıyordu. Yiğit daha bağıramadan, Aykız ikinci çamuru da Yiğit'in üzerine atmıştı. Yiğit iyice sinirlenmiş, Aykız'a doğru ilerlemeye başlamıştı. Aykız elindeki çamuru Yiğit'e atarak hızla koşmaya başladı. Yiğit kovadan çamur alıp, Aykız'ın arkasından fırlatmış ve tam sırtına isabet ettirmişti. Aykız sinirle önüne dönmüş, tam Yiğit'e bağıracağı sırada Yiğit bir diğer çamuru Aykız'ın yüzüne atmıştı.

DİVANE-İ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin