Gökhan’ın evinin önüne bıraktığım zarfı Gökhan alırken onu izliyordum ama o her zaman ki gibi önünde duran beni fark etmemişti. Uzun zamandır işimi ara verdim. Beni bir kere arayıp sorsaydı belki fark ederdi! Ama dostum dediğim bu kişi aslında dostum değildi. Zaten ben birilerine güvenmeyi çok önce bırakmıştım. Eline geçen her notu ben yazmıştım. O notlardaki her şey doğruydu. Eğer yakalanırsam bile onlara koleksiyonumun yerini söylememeye yemin etmiştim. Çünkü benim bitirdiğim koleksiyona yeniden başlamak isteyen biri olabilirdi belki de. Sona yaklaşıyoruz biliyorum, biliyorsun. Uzay boşluğunda dolanan gök taşının etrafına verdiği zararlara son vermesi gerektiği an geliyor. Ben geliyorum Gökhan.
07.02.2014… Bıraktığım her notun altındaki tarih seri katillerin yakalandıkları günlerdi. Çözülmesi zor bir şifreydi, kabul. Zekiyim. Merkezdeki lanet psikolog bana şizofren tanısı koydu ama ben şizofren değilim. Çünkü herkesin iki yanı vardır. Benim ise diğer yanım acımasız. Bu yüzden şizofren olamam. Senin bir yanın üzgünken diğer yanın mutlu olmadı mı? O zaman bu da şizofrenlik sayılmalıydı! Aklımda kopuk bağlantılar varmış. Hadi oradan! Dedim ona. Eğer o bağlantı kabloları elimde olsaydı boğazına geçirirdim dediğimde ise pörtlemiş gözlerini bana doğrulttu. Şimdi Gökhan önümde yürüyor ve eminim ki benim onu izlediğimi fark etti. Gözlerini omzunun üzerinden bana çevirdiği an diğer yanım onun gözlerini de sökmemi söylüyordu. Ama onu şimdilik dinlememeliydim. Şimdilik! Adımlarını hızlandırdı sona gelmiştik, evet. Depoya girdi. Bu depoyu hatırlıyordum. Babamın öldüğü yerdi. Babamın intihar ettiği yer. Oh hayır! Şimdi duygusallık zamanı değildi ama depoya adım atar atmaz son sözleri yankılandı kulağımda: ‘’Ve hayatlarımızı öyle bir yaşamalıyız ki ölüm bizi almaya geldiğinde titresin.’’ Bu söz kulaklarımda uğuldamaya başladığı andan itibaren öldürme isteğiyle dolu oluyordum. Şimdi Cengiz bana silahını doğrultmuş bakarken ondan önce davranıp onu vurdum. Hak etmiyordu babalığı. Kızına iyi bakamamıştı. Karısına da öyle. Varsa yoksa işiydi her şey. Gökhan… Çok acı çekmişti. Benim tarafımda olduğunu biliyordum ama onu etki altına alanın kim olduğunu bilmiyordu. O da silahını çıkardığı an eline isabet aldım. Yerde elinin acısıyla kıvranırken bana ihanet ettiği düşüncesiyle onu öldürmeye karar verdim. Ona:
-Her şey bitti ha? Ne dersin?Dediğim an patlayan iki silah sesi. Beklemiyordum bunu açıkçası. Gökhan her zaman böyle temkinli değildi. Ama şimdi buraya kendi işini kendi halletmeye gelmemişti. Arkasında adamlarını da getirmişti. Ben acıyla yere düşerken iki kişi bana hayvan muamelesi yapıp ellerimi kelepçeye vurmuşlardı bile. Onlara öldürücü bakışlarımı attıktan sonra bir tanesi kafama vurdu ve bayıldım. Uyandığımda bacaklarım sarılı ben ise ceza evindeydim. 5 dakika sonra mahkemeye çıkacak ve büyük ihtimalle müebbette uygun görülecektim.
… İşte mahkeme sonu! Tahmin edildiği gibi müebbet hapis… Ama benim burada bu insanlar arasında yaşamam olanaksız. Dediğim gibi ne kadar zorlasalar da koleksiyonumun yerini söylemedim. Nasıl olsa konuştururuz deyip yolladılar beni. Ama ayakkabılarımı fark etmediler. Tek başıma hücreye konuldum. Yaşayamazdım dedim size! Ayakkabı bağcıklarımı tavandaki o ufacık çiviye bağladım sağlamlığı epeydi. Boynuma ipi geçirmeden önce Gökhan’a son bir not yazdım:
‘’Kabus daha yeni başlıyor.’’
Başrol ben değilim Gökhan. Bunu sen bilmiyorsun. Başrol ben değilim bir başkası. Kabusun daha da kararacak. Hazırlıklı ol!
Ne demiştim? Ölüm bu hayattaki en harika şey ve ben en iyi ölümü yaşamalı yaşatmalıydım. Ben en iyi ölümü yaşattım onlara. En iyi ölüm bu değil belki. En afillisi de. Ama ölüm işte. Daha güzeli ne olabilir ki?
Bana inanın dostlarım!
Hayattan en çok zevk ve verim almanın sırrı tehlikeli yaşamaktır unutmayın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Katilin Notları
Misterio / Suspenso... Uzun süre temizlenmemiş tozlu raflar, camı kırık bir televizyon, eskiden kalma gazete ve dergiler... Bu evde yeni olan sadece iki şey vardı: Küvetteki yarım ceset ve bir kahvaltı sofrası. Cesetlerin devamı gelecekti,çünkü oyun oynamayı seven bi...