MULTİ: Rana
Sabah erkenden kalkıp Rana ile kahvaltımızı yapmıştık. Daha sonra hazırlanıp evden çıkmıştım. Kabul etmediğimi söylemek için annemlere gidecektim. Rana her ne kadar gelmek için ısrar etse de gelmesine izin vermedim. Bu benim meselemdi ve benim halletmem gerekiyordu.
Kardeştik biz. Senin benim meselem yoktu aramızda. Mesele varsa hepimizin meselesiydi... Rana gelse bile dedem Rana'nın konuşmasına izin vermez, kalbini kırardı. Hiç yoktan Rana'nın kalbinin kırılmasına izin veremezdim.
Dedemi sevmiyordum. Dünyaya babamın gelmesine yardımcı olduğu için minnet duyuyordum sadece.
Taksi durunca geldiğimizi anlayıp çantamdan çıkarttığım parayı taksiciye verip indim. Takside gelirken neler diyeceğimi kararlaştırmıştım fakat şimdi burada durunca söyleyeceklerim beynimden bir kuş gibi uçup gitmişti. Allah ne verdiyse diye siteye doğru yürümeye başladım.
Asansöre binme gereği duymadan üç kat yukarı çıktım. Daire kapısına gelince elim zile gitti ama basmadan elimi geri çektim.
Bir kere daha sözde dedem olacak adamın suratını görecektim. Sesini bile duymak istemezken yüzünü görmek her ne kadar canımı sıksa da sondu bu... Bir daha görmeyecektim o adamın yüzünü. Şimdi o adama gerekenleri söyleyip çıkıp gidecektim buradan.
Zile basıp beklemeye başladım. Çok geçmeden annem kapıyı açınca suratına baktım. Gözlerinin altı morarmış, gece hiç uyumadığını belli eden gözleri kan çanağına dönmüştü. "Hoşgeldin, kızım" yüzüne boş boş bakıp içeriye girdim. Çantamı askıya asıp salona geçecekken kolumdan tutuldum. "Cemre, kızım yapma!" Sesi titriyordu. Kolumu elinden çekip arkama döndüm.
"Neyi yapmayayım? Zorla evlendirmeye çalışıyorsunuz. Sadece surat asıyorum. Bunu mu yapmayayım? Daha fazlasını hak ediyorsunuz ama..." Biraz daha konuşursam ağlardım. Sesim titremeye, gözlerim dolmaya başlamıştı bile.
"Babam nerede?"
Gözünden damlayan bir damla yaşı sildi. "Dışarıya, hava almaya çıktı. Deden de evde"
"O adamı sormadım."
"Deme öyle kızım. Deden o senin"
Sinirlenmeye başlamıştım. O benim dedem değildi! Damarlarımdaki kanın fokurdamaya başladığını hissedebiliyordum. "Dedem falan değil o adam. Şimdi çağır o adamı söyleyeceklerim var."
Benim meleğim ağlıyordu. En son babası öldüğünde yani dedem öldüğünde ağladığını görmüştüm. Şimdi karşımda ağlıyordu. Boynuna sarılıp 'ağlama' demek istesem de bu isteği geri çevirdim. Arkamı dönüp salona girdim.
Aradan geçen beş dakikanın ardından o adam yani dedem içeriye girdi. Karşımdaki koltuğa oturmasını bekledim. "Demek sonunda karar verdin."
"Evet, verdim. Evlenmeye-" elini kaldırıp durdurdu. "Boşuna dil dökme. Ben kararımı verdim. Dönmeye de hiç niyetli değilim." Daha da sinirlendim. Ne demek boşuna dil dökme?
Sinirle ayağa kalktım. "Ne demek boşuna dil dökme? Ya biz kaçıncı yüzyıldayız ha? Ne beşik kertmesi, ne evlenmesi? Ev-len-mi-yo-rum."
Bastonunu yere vurup o da ayağa kalktı. "Boşuna dil dökme demek, seni dinlemeyeceğim yine kendi bildiğimi yapacağım demek. Kaçıncı yüzyılda olduğumuz beni gram ilgilendirmez. Evleneceksin. Yoksa..." Yaşlı gözlerimi gözlerine diktim.
"Yoksa?"
Başını dikleştirdi. "Yoksa Emre evlenir. Hemde kendinden 5 yaş büyük bir kızla" tekrardan kalktığı koltuğa oturdu. "Karar senin"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
S O N
Chick-LitEskiden, siz doğmadan önce başkaları için verilmiş bir söz; gerçekleştirilemese ve siz doğduktan sonra sizin için verilse siz ne yapardınız? Başkaları için verilmiş bir söz Cemre ve Mert üzerinde hüküm sürerse ne mi olur? Hep birlikte görelim.