Multi: Mert
MERT SIRAÇ
Hayatımızın en güzel zamanlarını gelecek kaygısıyla heba ettiğimiz on altı yıl boyunca gece-gündüz demeden, saatlerce, günlerce, aylarca hatta yıllarca ders çalışıyoruz geleceği belli olmayan bir gelecek için... Sonu belirsiz bir tünelde hiçbir ışık kaynağı olmadan ilerlemek ne kadar zorsa, bu da en az onun kadar zordu. Saatler, günler veya aylar içinde verilen ufacık bir karar bile ilerlediğiniz o karanlık tüneli kat be kat daha karanlık yapıp o karanlığı çekilmez hale getirebilir. Tıpkı benim eğitim hayatım gibi.
Ailemin işleri sebebiyle sürekli şehir ve okul değiştirmek zorunda kaldım. Kimine göre bu çok güzel bir şey çünkü birçok şehir görüp yeni insanlar tanıyordum. Bana göreyse tam tersi bir işkenceydi. Gördüğüm hiçbir şehir bende hayranlık uyandırmadı ya da tanıştığım insanların hiçbiriyle mükemmel bir bağ kuramadım. Gittiğimiz hiçbir şehirde kalıcı arkadaşlıklar edinemedim çünkü sınıfa sonradan dahil olan birisini sınıftakiler hemen kabullenmezdi. Bu yazılı olmayan bir kuraldı.
Bende de bu durum hep böyle oldu ve sınıftaki kişilerle kaynaşana kadar tekrardan başka bir şehire taşınmak zorunda kaldık. Ve bu durumda ister istemez içine kapanık biri olmamı sağladı.
Lise ikinci sınıfta çevremdeki insanların mutlu arkadaşlık ilişkileri, dizi ve filmlerdeki gibi eğlenceli ortamlarını gördükçe katlanamaz oldum. Bu durumu fark eden ailem kalıcı olarak tekrardan İstanbul'a taşınmaya karar verdi. İstanbul'daki iyi liselerden birine kaydım yaptırıldı ama liseye kadar olan eğitim hayatımda peşimi bırakmayan dışlanma, burada da kendini gösterdi ve yine dışlanan birisi oldum.
Bu süreçte kendimi derslere verdim. Fakat ergenliğin getirisi olan fevrilik ve asabiliğe eklenen dik başlılıkla çekilmez birisine dönüştüm. Çevresindeki kimseyi umursamayan, kurtuluşu sadece kendi ayakları üzerinde durunca elde edebilen, kendinden başka birini düşünmeyen birine dönüştüm.
Üniversitedeyse şans yüzüme güldü ve ilk kalıcı arkadaşlarım olan Umut, Kadir ve Miraç'ı tanıdım.
Lise ve üniversite hayatımdaki başarım maalesef iş hayatıma yansımadı. Mezun olduğum bölümde iş bulamayınca babam ve dedemin ısrarlarıyla aile şirketinde işe başladım. İlk dokuz ay boyunca çay dağıttım, getir-götür işlerini yaptım, toz aldım, gerektiğinde sekreterlik bile yaparak pozisyonumu yükseltmeyi başararak şirketin başına geçtim.
En dipten başlayarak tırnaklarımla kazıya kazıya geldiğim bu mertebe de, saçma bir söz uğruna bunca emeğimi ve yaptıklarımı görmezden gelmeleri canımı sıkıyordu.
"Mert"
Daldığım düşüncelerden kurtulmak için başımı iki yana salladım. Son birkaç gündür bu tür düşünceler yüzünden kendimi işlere veremiyordum.
"Yine dalıp gittin. Şu evlilik meselesini mi düşünüyorsun? Dedemle bu kez de ben konuşayım. Ne dersin? Belki ikna edebilirim ben." Karşımdaki deri koltuğa boylu boyunca uzanmış ve elindeki dosyayı inceleyen Onur'a yandan bir bakış atıp önümde açık duran dosyaya döndüm.
Dedemi ikna etmek kolay değildi. Hele ki karar verdiği ve pratiğe dökmeye hazırlandığı bir konu için ikna etmek hiç kolay değildi.
"Şansını dene istersen. Ama dedemi biraz olsun tanıyorsam hiç kimseyi dinlemeyip kendi bildiğini yapacak."
Tam tamına üç haftadır dedemi ikna etmek için uğraşıyordum. Malum konuşmayı yaptıktan sonra üç gün eve uğramamış, hiçbir aramaya da dönmemiştim. Bundan şüphelenen Esra'ya her ne kadar bir şey olmadığını söylemeye çalışsam da annemden her şeyi öğrenmiş ve evi birbirine katmıştı.
Sonuca gelecek olursak. Dedem Esra'nın hiçbir sözüne kulak asmamış, eğer ben evlenmezsem onu evlendireceğini katı bir dille Esra'ya söylemişti.
Derin bir soluk verip başımı oturduğum deri sandalyeye yasladım. Bu iş, gün geçtikçe can sıkıcı olmaya devam ediyordu. Buna rağmen hiçbir şey yapamıyor, dedemin yapacaklarına göz yumuyordum. Bu gerçek Mert değildi. Gerçek Mert böyle eli kolu bağlı şekilde oturmaz, her ne pahasına olursa olsun çabalar, çözüm üretirdi.
"Ne yapmayı düşünüyorsun?" Onur'u sorusu son birkaç gündür sürekli kendime sorduğum fakat hep kaçtığım soruydu.
Ne yapacaktım?
Daha üç hafta öncesine kadar saygı duyduğum ve uğruna canımı bile vereceğim dedem 2 kelimesiyle hayatımı alt üst etmişti. Geceleri bu saçma işi düşündüğüm için uyuyamıyor gündüzleriyse kendimi işime veremiyordum.
Bunca emek vererek geldiğim konumdan vaz mı geçecektim yoksa saçma bir söz uğruna hayatımı karartıp hiç tanımadığım biriyle mi evlenecektim? Ya da evlenmeyip kardeşimi mi ateşe atacaktım? Sorular çoğaldıkça başıma giren ağrıyı kesmek için ellerimi şakaklarıma bastırdım.
"Ben biraz hava almaya çıkıyorum. Sonra da eve geçerim. Buralar sana emanet." Onur'un cevap vermesini beklemeden masadaki telefonumu da alıp odadan çıktım. Selam veren ya da soru soran çalışanları görmezden gelip beni boğan ve nefes almamı engelleyen şirketten bir an önce çıkmak için adımlarımı hızlandırdım.
Şirketin önünde bekleyen arabama bindiğimde nefes nefeseydim. Başımı direksiyona yaslayıp soluklanmayı bekledim.
°
Gözlerimi kapatıp oturduğum bankta kafamı geriye attım. Sahile vuran hırçın dalgalar içimdeki öfkeye odun atarken derin nefesler alıp verdim. Bir süre dinlediğim kıyıya çarpan dalga sesleriyle rahatlayan bedenimle gözlerimi açtım. Sol taraftaki banktaki hareketlenmeyle o yöne kayan bakışlarımla geçen gün tanıştığım ve çenesi sayesinde iki gün boyunca baş ağrısı çektiğim Furkan'ı gördüm.
Bakışlarım banka kaydığında yan profilden tanıyabildiğim kadarıyla Ünal İnşaat'ın genel müdürlerinden Ömer'di. Gözlerim daha fazla oyalanmadan sahili bulmuştu ki yine sol tarafta olan hareketlilikle gözlerim az önceki bankı buldu. Furkan, koluna girdiği kadını sürüklercesine çekiştirirken hiç itiraz etmeden ona ayak uyduran kadınla birlikte yanımdan geçip giderken arkalarından sinir küpü olmuş şekilde yürüyen Ömer'in gözleri bir an beni bulsa da anında gözlerimi sahile çevirdim. Şu an birileriyle konuşmak isteyeceğim son şeydi.
Bir süre daha oturduktan sonra kararan havayla birlikte ayağa kalktım. Gevşeyen bedenim ve ağrısı geçen başımın birkaç saat içinde yine eski haline dönmesi babamın veya dedemin bir telefonuna bakacaktı. Kararımı öğrenmek için yine arayacak ve ben daha bir şey demeden beni Esra ile tehdit ettikten sonra telefonu yüzüme kapatacak, beni öfkemle baş başa bırakacaklardı.
Boğuk bir nefes verdim.
Her geçen gün dallanıp budaklanmaya başlayan bu işe son noktayı koymalıydım. Hem de bir an önce.
Herkese merhabalarrr💃
Mert'i hikayesini az çok öğrendiniz. Sizce bundan sonra ne olacak?
📌Sol alttaki yıldıza basıp bana destek olun lütfen <3

ŞİMDİ OKUDUĞUN
S O N
ChickLitEskiden, siz doğmadan önce başkaları için verilmiş bir söz; gerçekleştirilemese ve siz doğduktan sonra sizin için verilse siz ne yapardınız? Başkaları için verilmiş bir söz Cemre ve Mert üzerinde hüküm sürerse ne mi olur? Hep birlikte görelim.