25- Küçük Hırs Canavarı

2.3K 135 42
                                    

Öncelikle beklettiğim için hepinizden tek tek özür diliyorum, ve sabırla ve merakla bekleyen her okuyucuma da teşekkür ediyorum. Bölüm ithafı en uzun yorumu yazan B-T-4-6- ve EcErsoy (yine)

Ve diğer yorum atan tüm okuyucularıma ayrı ayrı teşekkür ederim, hepinizin adını ayrı ayrı yazamadığım için özür dilerim. Yorumlarınızın ve votelarınızın devamını dilerim. Ve pasif olarak sadece okuyan herkese de teşekkürler, sizde bana destek oluyorsunuz, sizi de çok seviyorum. <3 

İyi okumalar.  Bölüm şarkısı, Demi Lovato - Heart By Heart (multiiii)

-

-

-

-

-KATY'NİN AĞZINDAN-

Ne kadar olduğunu tahmin edemediğim bir süre zarfı sonrasında inanılmaz bir baş ağrısıyla uyandım. Nerede olduğumu farketmem yaklaşık üç saniyemi aldı. Eric'in odasındaydım, Eric'in odasında. Eric'in odasında ne işim vardı? Beynimde uyarı zilleri çalarken etrafıma bakındım. Koltukta yatıyordum, her ne olmuşsa, Eric'in bana hala kızgın olduğunu beni koltukta uyumaya bırakışından anlayabiliyordum. Yavaşça ayağa kalktım ve baş dönmeme aldırmadan kapıya ilerledim. Buradan çıkmalıydım. Kapıya uzandım ve açtım. Tabii ki Katy'nin şansı denen birşey vardı ve kapıyı açtığım gibi Eric ile burun buruna geldim. 

"Nereye gittiğini sanıyorsun?" dedi soğukkanlı bir sesle bana doğru adım atarken. Bir adım geri attım. 

"Dışarı." dedim kısaca. Gözleri benim üzerimde dolaştı.

"Bu saatte mi?" dedi gözlerini kısarak. Saatin kaç olduğunu öğrenmek için gözlerimi etrafta dolaştırdım. "Saat gecenin üçü." dedi bana karşılık.

"Ne kadar süredir buradayım?" dedim. 

"Yeterince uzun bir süre kadar. Şimdi içeri geç. Konuşacaklarımız var." dedi ve arkasındaki kapıyı kapadı. Ayaklarım içerideki kanepeye doğru ilerlerken ayaklarıma söz geçiremediğim için kendime küfür ettim. Kendimi kanepeye attım ve homurdanarak oturdum.

"Ne konuşacağız?" dedim. Cevap vermeden suratıma bakmaya devam etti. "Benimle artık konuşmadığını sanıyordum." 

"Öyleydi." dedi kısaca. İlgisizliğine sinirlensem de sakinliğimi korumaya çalışarak konuştum.

"Fikrini ne değiştirdi?" dedim. Kafasını başka yöne çevirdi ve dudağının kenarında piercing ile oynamaya başladı.

"Savaş oyunu yarın akşam. Heyecanlı mısın?" dedi sesinin düzlüğünü koruyarak. Sinirlendiğimi belli etmemeye çalışarak kaşlarımı çattım.

"Pek sayılmaz." dedim ve vazgeçtim. Onu konuşturmaya çalışmakta bir yarar yoktu, o Eric'ti. Bildiğini okurdu. 

"Güzel." dedi. Sesimi çıkarmadan oturmaya başladım, o ise piercingini döndürmeye devam ediyordu. Sessizlik beni delirtecek süreyi geçtiğinde hızla ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. 

"Bekle." Ve bekledim. Onun sesinin üstümde bu kadar etkisi olmasından nefret ediyordum. Arkamı dönüp yavaşça kanepeden kalkışını, bana doğru gelişini izledim. Her attığı adımda midemdeki kelebekler biraz daha hızlı uçuyordu, hani hoşlandığınız çocuk koridorun başında karşısınıza çıkar ya, aynı onun gibi heyecan basıyordu. Ama şuanla alakası yoktu, bu Eric'ti, Eric'in özel gücü. Nefesimi tuttum ve yanıma varmasını bekledim. Önümde durdu ve bana baktı. Gözlerine bakabilmek  için kafamı kaldırmam gerekti. 

"Evet?" dedim devam etmesini beklercesine. Bir anda uzanıp dudaklarıma yapıştı ve beni sertçe kendine çekti. Karşılık vermem birkaç saniye sürdü. Mutluluk ve heyecan hissinin ayak uçlarımdan alnıma kadar çıktığını hissettim. Soğuk elleri belime sarıldı ve beni hafifçe havaya kaldırdı. Bende kollarımı boynuna doladım ve uzun zamandır hissetmediğim duyguların tadını çıkardım. 

Korkusuz -Divergent/Uyumsuz Fanfiction-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin