B-6

592 55 71
                                    

Sessizlik. Boran odayı terk ettikten sonra bana kalan tek şey buydu. Tabi bir de şu aptal kalp çarpıntısı dışında. Düşündüm. Acaba ne demek istemişti. "bana ne yapıyorsun " derken neyi kastediyordu. Acaba kötü bir şey mi yapmıştım. Ya da varlığım canını mı yakıyordu.

Dudaklarıma hissiz bi gülüşü yerleştirdim. Tabi ki varlığımdan rahatsız olacaktı. Benim yüzümden babasıyla karşı karşıya gelmişti. Benden önce araları ne kadar iyiydi bilmiyordum ama bende sonra berbat olacağı kesindi. Hem şimdiye kadar varlığım kimseyi memnun etmemişti ki onu memnun etsin. Her zaman birilerine batmıştı benim varlığım. Kafamı salladım bu kadar sorunun üstüne geçmek bilmeyen yalnızlığımı ve kimsesizliğimi düşünemezdim. Düşüncelerim tekrara Boran'a kaydı.

Peki artık istesen de gidemezsin deyişi. Neyi kastediyordu ki. Ben hiç böyle bir karmaşa arasında kalmamıştım. Tek düze bir hayatım vardı. Evden okula okuldan eve. Yazıları kafede çalışarak geçen sıradan bir hayat. Tabi buna okulda ve mahalledeki yaşıtlarım hatta benden küçüklerin bile benimle dalga geçip aşağılamasını saymazsak.

Şimdi ise kurtarıcıma ihanet etmem isteyordu benden. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi kafese tıkılan bir güvercin gibi hissediyordum. Elim kolum bağlıydı. Eğer bunları Boran'a söylesem Rahminin haberi olurdu ve bu babaannemin ve babamın canına mal olurdu. Haberi olmasa bile Boran müdahale etmeden Rahmi müdahale ederdi kesin. Adam ben çok güçlüyüm diye cirit atıyordu. Hatta oğlunu bile öldürecek kadar gözü karaydı insafsızın.

Düşüncelerimi bölen şey karnımdan gelen güçlü bir gürültüydü. Tabi ya acıkmıştım. En son ne zaman yemek yemiştim ki zaten. O gün evimizin taşlandığı babaannemin beni terk ettiği o gün.

Yavaşça yatağın içinden çıktım ve esnedim. Kollarımı sağa sola çevirip boynumu çıtlattım. İyi gelmişti. En azından üzerimdeki mayhoşluk gitmişti.

Bu şekilde çıkmak istemiyordum. Tamam tişört bir elbise kadar uzundu ve bu halimi o daha önce de görmüştü ama yine de içim rahat etmiyordu.

Erkek eşofmanı bacaklarımdan geçirdim ve belindeki ipi büzerek belime uygun hale getirdim. Sütyenimi giymek için banyoya geçtim. Maalesef sütyen hala biraz ıslaktı. Ama başka çarem yoktu. Islaklılığını umursamayıp tişörtü çıkardıktan sonra sütyenin klipsiyle uzun bir savaş verdikten sonra giyebilmiştim. Biraz ıslaktı rahatsız ediyordu ama umursamadım. Hiç yoktan iyiydi.

Aşağı indiğimde Boran'ı koltuğun üzerinde buldum. Dizlerindeki dosyayı kaşlarını çatmış pür dikkat inceliyordu. İş konusunda gerçekten çok titizdi. Şu an sanki dünya durmuş sadece dosyayla o kalmış gibi bir haldeydi.

Çok acıkmıştım ve şu an misafir olduğum için mutfağı karıştırmak istemiyorum. Acıktığımı söylemek istiyordum ama çekiniyordum. Ben de küçük dilenci bir çocuk gibi tepesinde dikilmeye başladım.

"Ne var?!" dedi gayet soğuk ve ürpertici bir sesle kafasını işinden kaldırmadan. Beyimiz gerçekten de çok kibardı(!).

"Ben Iımm.. Şeyy" diye mırıldandım. Şu an utanç bir taraftan açlık bir taraftan bedenime baskı yapıyordu ve utanç baskın geliyordu.

Kafasını kaldırmadan gözlerini yüzüme dikti. Bunu yaparken bir ara vücudumun ondan yüksekte kalan kısımlarını süzmüştü. Bakışlarının vücudumda gezmesiyle omurgamdan aşağı bir ürperti yayıldı. Kanımın donduğunu hissettim. Bakışları tekrar gözlerimden göğüslerime kaydı. Şu an ürperti yerini utança bıraktı.

Utançla tüm benliğiyle ben burdayım diye haykırdı. Kulaklarım yanaklarım boynum cayır cayır yanıyordu.

"Sen" diye mırıldandı. "Onu yaş mı giydin?"

NamütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin