Bölüm 19

2K 181 68
                                    

"Üniversitede hep edebiyat mı okumak istemiştin?" 

Harry, ona sorduğum soruyla düşünceli bir şekilde kitaplığında göz gezdirmeye başladı. Belki de onu bir öğretim görevlisi olarak derslerimde görmeye ve sürekli edebiyatla ilgili dopdolu bir zihinle dinlemeye alıştığım için onun bundan başka hangi mesleği ya.pabileceğini kafamda pek doğrultamıyordum. Yakıştırmadığımdan değildi ama... onu birine bypass ameliyatı falan yaparken hayal edemiyordum pek. 

Omuz silkip sessizce "Bilmem," dedi. "Aklımda hiçbir zaman başka bir düşünce olmadı. Karşılaştırma da yapmadım. Bunu okumak istiyorum dedim ve gittim işte." 

İkimiz de üçüncü kahvelerimizi yudumluyorduk. Dışarıya çıkmamızdaki amaç zaten kahve içmekti ve Harry'nin evine döndüğümüzde de buna devam etmiştik. Muhtemelen gece boyunca beni hiç uyku tutmayacaktı. Üniversiteye başladığım zamandan bu yana vücudum kafeine karşı direnç göstermeye başlamıştı. Final zamanlarımda bile kafein tüketimlerimden pek olumlu yanıtlar aldığımı söyleyemezdim. Ama yalnızca birkaç saat içinde toplamda dördüncü kahvemi tüketiyor olmak muhtemelen vücudumun daha fazla direnç gösteremeyeceği bir noktaya ulaştırmıştı beni.

"Anladım." Parmağımın ucunu büyük, siyah kahve kupasının yuvarlak ağzında dolaştırmaya başladım. Kanepesinde yan yana oturuyorduk. L koltuğun en köşesine sinmiştim ve üzerimde Harry'nin kanepeye uzanırken ara ara üstüne serdiği battaniyesi vardı. Kendine özgü erkeksi kokusu battaniyeye sinmişti. Üstüme doğru her çektiğimde kokusu biraz daha burnuma doluyordu ve açıkçası bu mükemmel bir histi. 

Yine de bunu yaptığımı belli etmek istemiyordum. Sorunlu bir zihne sahip olduğuma dair tuhaf bir izlenim bırakmak istemezdim. 

Yaklaşık bir saat önce aramızda yaşanan yakınlaşmadan sonra ikimizin arasında bir soğukluk olacağını düşünmüştüm. Aslına bakarsanız birbirimize karşı pek mesafeli değildik fakat yan yana geldiğimiz zamanlardaki konuşkanlığımızı da sürdürebildiğimiz söylenemezdi. 

Yakınlaştığımız için pişman değildim. Aksine... bir şeyleri çok daha fazla istiyor olduğumdan emin olmuştum. Bana bu denli cesur yaklaşımlarını eylemlere döktüğünde şaşırmıştım burası doğruydu. Ama şaşırmamın tek nedeni birbirimizi bu açıdan da arzuluyor olduğumuzu henüz net bir biçimde kestirememiş olmamdı. 

Belki de pişman olan kişi Harry'di ya da benim pişman olduğumu, bu yüzden sohbetlerimizi ilerletemediğimizi düşünüyordu. Bilmiyordum. Ama bu düpedüz sorabileceğim bir şey de değildi. Beni öperken nasıl hissettiğini veya tam olarak şu anda ne hissediyor olduğunu öylecek soramazdım. 

Ah. Şu anda gerçekten Clara'nın bilmişliklerine ne kadar ihtiyacım vardı... 

"Sen?" diye sorduğunda, düşüncelerimin arasından bir bıçak yardımıyla kolayca sıyrılıp gerçek dünyaya çekildiğimi hissettim. Bakışlarımı kahve kupasının içindeki siyah, hala dumanı tütmekte olan sıvıdaki yansımamdan kaldırıp Harry'nin yeşil gözlerine çevirdim. 

"Efendim?" 

"Sen," diye tekrarladı. "Sen üniversitede hep edebiyat mı okumak istemiştin?" 

Elbette ailemin benim için daha farklı planları vardı. Ebeveynleri öğretmen olan biriydim, doğal olarak idealleri benim adıma yıllarca farklılaşmıştı ve hep en yükseğinde olmamı istemişlerdi. Babam bir ara tıp fakültesi diye tutturduğunda  dehşete düşmüştüm. Tıp ve pozitif bilimler son derece saygınlık gösterdiğim bir alana sahip olmuş olsalar da; benim yapabileceğim türden değildi. Babama bunu anlatabilmek yıllarımı almıştı. 

Sonra hukuk fakültesinde okumamı istemişlerdi. Sarah Lawrence'ı ya da Yale'ı düşünüyorlardı. Yani... benim adıma düşünüyorlardı işte. Ama hiçbir zaman bu iki mesleği de yapmak istememiştim. Kendimi bu meslekleri yapabilecek biri gibi görmüyordum çünkü herkesin belirli bir kapasitesi ve yapabilecekleri vardı, bu insandan insana değişiyordu. Dürüst olmak gerekirse ikisi de benim boyumun ölçüsünü aşıyordu. 

From The Dining Table || styles Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin