29. Bölüm

192 15 1
                                    

Baekhyun arabadan indiğinde güneş henüz yeni doğuyordu. Yavaşça yürüyerek apartmanın giriş kapısından içeriye girdiğindeyse Yesung'a el sallayarak veda etmişti.

İçinde barındırdığı duyguların sır dolu birlikteliğiyle merdivenleri birer birer çıktı. Şaşkın ve darmadumandı. Yüreğinin tam orta yerinde bir tohum filizlenivermişti. Yesung öyle hızlı girmişti ki hayatına, her şey onun gelişiyle alt üst olmuştu. Akıp giden zaman onu ürkütüyordu. Gitgide ona daha çok bağlanıyor, hislerin büyüsüne kapılıp esiri oluveriyordu.

Korkmakta haklıydı belki de içinde bulunduğu durum korkmasını gerektiğinin ne kadar doğru olduğunun kanıtıydı. Kapıya geldiğinde biraz duraksadı.

'Bir kalp sonsuz bir yol. Bununla nasıl başa çıkabilirim bilmiyorum.'

Anahtarını hırkasının cebinden çıkarttığı sırada kapının aniden açılması üzerine ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadı. Chanyeol çatık kaşları, kan çanağı gözleri ve hiç olmadığı kadar solgun yüzüyle karşısında duruyordu.

"En azından geceyi dışarıda geçireceğini söyleyebilirdin. Sana tonlarca mesaj attım." Baekhyun üzgün bakışlar atarak kapalı halde olan telefonunu gösterdi.

Chanyeol onu görür görmez ilk iş dudakları ve açıkta kalan boynuna bakmak olmuştu. Onu bir kaç saniye süzdükten sonra gözlerinin içine içine baktı. Bu gözlerden kötülük gelmeyeceğine inanmak istediği için hiçbir şey sormadı.

Ne yaparsa yapsın gecikmiş olduğu düşüncesini aklından çıkaramıyordu. Baekhyun'un hiçbir suçu olmamasına rağmen ona kırılmıştı. Üstelik kızgın olmaya hakkı olmadığının bilincinde, duygularına gem vurmaya çabalamış ve her seferinde başarısız olmuştu.

Kaygıları gece yarısından başlayıp güneşin doğmasına kadar sürmüştü. Bu endişe en etkili zehirden beter ve kuvvetli bir duyguydu. Kıskançlık kalbinden başlayarak kanında dolaşmıştı, tüm bedeni işlevsiz kalmasını sağlayana dek de gidecek gibi durmuyordu.

Bugüne kadar farkına varamadığı hisleri kıskançlık iletiyle birlikte gün yüzüne çıkıvermişti. Duyguları bulanık değillerdi artık ve sonunda kararını verip kaldığı ikilemden kurtulmuştu.

Kalbi tarafından ihanete uğramıştı. Duyguları onu alaşağı ederken yalnızca usulca bakışlarını onda gezdirdi. Sanki kalbi camdan yapılmış kırıkları bin bir parçaya ayrılarak bedenini parçalıyordu. Ne yana dönse yara alıyor kan içinde kalıyordu.

Bu elleri soğuk, kalbi sıcacık adama âşık olmuştu bir kere. Bu duyguyla nasıl başa çıkabileceğine, saplantılı düşüncelerini nasıl dizginleyeceğine ve ona nasıl yaklaşabileceğine dair en ufak fikri yoktu.

Umutsuzdu. Karamsarlık her yanını çepeçevre sarmıştı.

Kısa kirpikleri arasından sıyrılan sımsıcak bakışları, zarif yüzü, hüzünlü gözleri ve güldüğü an aklına düştüğünde içindeki kırgınlığın bir anda kaybolmasına anlam veremiyordu.

Hep aynı kelimeler zihninde dönüp duruyordu.

'Gitmesine izin vermemeliydim. Lanet olsun. Engel olmalıydım.' Ağzının içinde bir küfür vardı ama söylemeyecek kadar bitkin hissediyordu.

Baekhyun kendi odasına gittiğinde o da salona yürüdü.

Yüreğini tüketen, ruhunu yaralayan  bu sızı aldığı her nefeste yakasını bırakacak gibi görünmüyordu. Dişlerini sıktı.

'O çocuktan nefret ediyorum.

Beni umursamadığın için senden nefret ediyorum.

Her şeyden yoksun ve yeterince iyi olamadığım için kendimden nefret ediyorum.'

Benim Suskun Sevgilim...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin